Bu kadar sinsi planlar varken; İslam coğrafyasına yönelik senaryolar havada uçuşurken; Türkiye’nin sınırına kadar yeni oyunlar gelmişken; İslam coğrafyası mahalle mahalle fikriyata bölünmeye açıkken; dünyanın çeşitli devletlerinin çeşitli hamlelerini görmüşken; Türkiye’deki seçimleri Amerika, İngiltere, Almanya, İsrail, İran gibi devletlerin menfaatlerine uyduğu için sevindiklerini idrak etmişken; içeride partilerin devlet bekası anlayışından uzaklaşmasını anlamışken; medyada ülkenin milli menfaati anlayışına saldırmak basın özgürlüğü, ifade özgürlüğüanlayışıyla süslenmişken; koca koca köşe yazarları ve genel yayın yönetmenleri medya patronlarının özgürlükler bayrağıyla devlete ihanetin yazarları olduğunu anlamışken; Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu’nun telaş içerisinde idrak ettirmeye gayret ettikleri meseleyi teker teker kavradıkça; diyorum ki Türkiye’nin kaybetme lüksü yok...
Seçim sonrası neden, İran bu kadar sevindi diye kafa yordum...
Sorarlar insana; Türkiye’deki seçim tablosundan sana ne! Hükümet tek başına iktidarla mı kurulacak yoksa koalisyonla mı seni ne ilgilendirir.
Bu kadar sinsi planları varken; İslam coğrafyası kara yara rolünü üstlenmişken; Türkiye’nin büyümesi tüm coğrafyayı toparlama gayesi varken; İslam’ı mezhep mezhep değil, bütünüyle kucaklayan felsefesi varken; bu Türkiye’nin yok olmasını niçin arzu ettikleri aşikâr değil mi? Sevinçlerinin arkasında; İslam coğrafyasında kendine rakip gördüğü Türkiye tablosunun, sadece seçim sonuçları böyle ve daha beter olsun diye hayal ettiği o kadar net ki!
ABD coğrafyayı alt üst etmeyi, sadece kendi menfaati için herkesi kullanan ve sadece devlet geleneğini kullanma anlayışına dayanan bir zihniyete sahipken, Esat giderse yeni Suriye ile Türkiye güçlenir endişesiyle coğrafyanın dokusunu değiştirmeye kalkan bir ABD söz konusuyken, halen İsrail’in güvenliğini coğrafyanın bekasından üstte tutan, dış politikayla Türkiye’nin güçlü olmasını Osmanlı’nın çöküşünden bu yana arzu etmeyen siyaset yapısına sadakatliyken, ABD’nin seçim sonrası Türkiye aleyhinde tablo yaratma çabaları da o kadar net ki!
Almanya; güçlü Türkiye’nin taşının kafasına en ağır geldiği Almanya... İstanbul’da yeni havaalanını arzu etmeyen Almanya... STK, medya adıyla paralarını etrafa dağıtan Almanya... Türkiye’nin içinde medya kurumlarıyla Türkiye Devleti’ni, ülke içindeki sözüm ona özgürlükçüleriyle yıpratma gayesini taşıyan Almanya... Türkiye’yi kendine ciddi rakip gören, Almanya’nın sevincinin özü o kadar net ki!
İsrail... Türkiye’deki seçim sonrası, İsrail siyasetçilerinden gelen beyanlar o kadar anlamlı ki... İsrail’in, İslam coğrafyasının kara yarası olduğu o kadar net ki... Türkiye’nin büyümesini, güçlenmesini, daha ileri pozisyona geçmesini arzu etmediği o kadar net ki... Bu kadar kin içerikli beyanları, politikacıların verebileceği örneğini gösteren İsrail’in karın ağrısı o kadar net ki...
İngiltere’nin derdi, satranç tahtasında kendi taşlarını oynatmak isteyen bir zihniyetin, karşılarında oyun kuran, artık dikte ettirilemeyen Türkiye’nin çıkmasından rahatsız olan, kendince oyunu sadece kendinin kurma yetkisi kabiliyeti olduğuna inanan İngiltere... Türkiye’nin, Osmanlı’nın varisi olduğunu hazmedemeyen İngiltere... Tarih boyunca kurduğu oyunların, dağıttığı düzenlerin taşları altında tuttuğu İslam coğrafyasının yeniden pekişmesine neden olarak gördüğü Türkiye derdi o kadar net ki....
Başka net olan bir durum da var ki; Türkiye’de bazı medya kurumlarının köşe yazarları, genel yayın yönetmenleri, gazetecilik elbisesiyle siyaseti dizayn etme misyonuna serdarlık yaptıkları... Bunun basın özgürlüğü olduğuna toplumu inandırmaya gayret ettikleri, tetikçilik, militanlık misyonu ile gazeteciliği süslediklerini veya tersten bakarsak militanlığı gazetecilikle süsledikleri o kadar net ki... Her şeyi anladım ama, bir genel yayın yönetmeninin 3. köprüye yasak kararına sevinme nedeni ne olabilir acaba dedim kendi kendime! Baktım bu 3. köprüyü dünyada kimler istemedi... Ve anladım! Hüsran, sadece hüsran bu tablo... Net olan sadece bu tablo değil. Bu tabloya ve bu girişimlere rağmen Türkiye’nin kaybetme lüksünün olmadığı O KADAR NET Kİ...