STAR’ın “Beyinsiz Adam” rumuzlu latif köşesinde dün gayet hoş bir yazı vardı: “SMS Çilesi”. Saygıdeğer yazarımız, yok falanca belediyeden yok filanca şirketten cep telefonuna yağan mesajlardan ne kadar bunaldığını anlatıyordu. İşin kötüsü bu mesajları durdurmak için gösterdiği gayretler de boşa çıkmış, en sonunda yılıp “ne haliniz varsa görün” deme noktasına gelmişti.
Yazıyı büyük bir duygudaşlık içinde okurken “çok doğru, sadece biraz eksik” dedim kendime. “Yalnızca SMS değil, devasa bir e-mail çilesi de var memleketimizde.”
Bu sorunun payıma düşen kısmını izninizle biraz anlatayım: Bilgisayarımın “elektronik posta kutusu”na her gün sürüyle mesaj geliyor. Ben diyeyim yüz, siz deyin iki yüz tane. Bunların bir kısmı, “gerçek insan”lardan ve doğrudan şahsıma gelen mesajlar. Ama daha büyük bir kısmı, otomatiğe bağlanmış “e-mail listeleri”nin mesaj bombardımanları...
Kim mi bu bombardımancılar?
Saymakla bitecek gibi değil, dolayısıyla bir iki örnek:
Mesela ne yaptığını ve benle ne alakası olduğunu hiç bilemediğim “Antalya ilan Gazetesi”...
Veya meraklısına İngilizce öğreten “Akademi Dil Egitim Merkezi”...
Yahut “Kentliler” diye bir e-mail grubu... Veya Türkiye’nin dört bir yanından bilumum belediyeler...
Ya da koşu bantları ve spor ayakkabıları satan şirketler, çeşitli haber sitelerinin özetleri, kültür merkezleri, çöpçatanlık siteleri ve daha neler neler...
Gelen mesajların bazılarında bu beladan nasıl kurtulacağınıza dair hiçbir bilgi yok. Dolayısıyla “Allah müstahakınızı versin, bilgisayarınız sönsün, ‘server’ınız kurusun” diye beddua etmekten başka yapacak bir şey de yok...
Diğerlerinde ise “listemizden çıkmak isterseniz şuraya tıklayın” diye bir mesaj yazıyor. Tıklayınca da bir internet sayfası açılıyor:
“Niçin üyelikten ayrıldığınızı bizle paylaşmak için aşağıdaki seçeneklerden birini işaretleyiniz.”
“Huzur istiyorum kardeşim, düşün yakamdan!” diye bir seçenek yok ne yazık ki, hislerimi açıkça ifade eden...
Makina ve kural
Evet, tüm bu otomatik mesajlardan kurtulmak istiyorum, çünkü her gün bunları ayıklayıp silmek veya “üyeliklerinden ayrılmak” benim için büyük bir vakit ve enerji kaybı.
Bana ve eminim daha onbinlerce insana bu vakit ve enerjiyi harcatanların yaptığı da büyük bir saygısızlık ve görgüsüzlük.
Bu durum, kıyas yapınca daha iyi anlaşılıyor.
Söz konusu mefhumu icad eden ABD’den örnek vereyim: Orada birisine istemediği bir e-mail yollamak, hem ayıptır hem de suç.
O yüzden de bir Amerikalı kurum veya şirket, sizden onay almadan kesinlikle listesine eklemez sizi. Yani, Türkiye’de olduğu gibi, birisine nezaketen kartınızı verip ertesi gün kendinizi o kişinin e-mail listesinde bulmazsınız.
Peki neden böyle bir hassasiyet var Amerikalılarda?
İnterneti kuranlar bu adamlar olduğu için “unsolicited e-mail” (istenmeyen eposta) sorunuyla da ilk onlar karşılaşmış. O yüzden de buna karşı toplumsal bilinç ve hukuki yaptırım geliştirmişler.
Şimdi siz onlardan sadece “makina” (bilgisayar) alıp da, onun etrafında gelişen “kurallar”a bigane kalırsanız, sonuç işte böyle oluyor. Batı’dan bolca “araba” satın alırken, “trafik kuralları ve kültürü”nü umursamamak gibi bir şey bu. (Tam da aynı sebepten, dünyada en çok araba Batı’da varken, en çok trafik kazasının Afrika ve Ortadoğu’da yaşandığı belirteyim.)
Diyeceğim o ki, interneti adabıyla kullanmayı öğrenmemiz lazım.
Benim için en kritik olan edep kuralını da hemen açıklayayım:
İşbu yazının tepesinde görünen e-mail adresi, değerli yorum ve eleştirilerini paylaşmak isteyen sayın okurlar içindir. Listelerine eklemek için kurban arayan e-mail bombardımancıları için değil.