ABD-SSCB arasındaki soğuk savaşın ortaya koyduğu bir soruyla başlar uzay serüveni: Kim önce aya çıkacak!.. Sonrasında da soru değişmedi hiç: İlk kim yapacak!..
Bu serüvene, Almanlar, İngilizler, Çin ve diğer ülkeler dâhil oldu.
Şimdi biz ilk adımımızı atıyoruz. Alper Gezeravcı uzayda!
Mutluyuz, gururluyuz.
Azımsanacak bir şey değil.
Küçümseyenler, önemsiz görenler şunu unutuyorlar. Bu çağda sahasında olmadığınız, mücadelesini vermediğiniz bir konuda söz sahibi olamazsınız. Bu alanda ortaya çıkan kuralları başkaları koyar ve siz de uymak zorunda kalırsınız. Yani hukuki düzenlemeler sizin dışınızda belirlenir ve baştan kaybedersiniz.
Mesela savunma sanayiindeki gelişme, bu konudaki hukuki düzenlemelere, sözleşmelere de katılma olanağı sağlıyor...
Sahada varsanız, kuralı belirleyenler arasında yer alıyorsunuz!
Türkiye'nin çalışmaları...
Bugün uzay adamı göndermeye evrilen sürecin bir geçmişi var.
Türkiye'de ilk uzay faaliyetleri "haberleşme" alanındaki çalışmalarda oldu.
1994 yılında Türksat 1B uydusunun fırlatılması ilk adımdır. Sonra fırlatılan uyduları hepimiz biliyoruz: Türksat 1C (1996), Türksat 2A (2001), Türksat 3A (2008), Türksat 4A (2014) Türksat 4B (2015) ve teknolojik gözlem, araştırma ile askeri amaçlı olarak Göktürk-1 ve Göktürk-2 keşif uyduları...
Kurumsal olarak Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü, uzay alanında altyapı ve bilgi birikimi oluşturma amacıyla 1985'de kuruldu. Bu enstitü Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle, "Milli Uzay Programı hazırlamak, uygulamak ve iş birlikleri arasındaki koordinasyonu sağlamakla" görevli Türkiye Uzay Ajansı'na dönüştü...
Uzayın hukuku
Meselenin bir de hukuki yönü var pek tabii... Uzay meselesinin hukuki açıdan sistemleşmesi "uzay yarışı" olarak nitelenen ABD-SCBB geriliminin karara bağlanmak üzere Birleşmiş Milletler gündemine sunulması ile başladı.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1958 yılındaki ilk kararında, "uzayın barışçıl amaçla kullanılmasının önemi vurgulandı ve bu amaçla da Birleşmiş Milletler Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi'nin (COPUOS) kurulmasına karar" verildi. Sonrasında birtakım antlaşmalar imza edildi. Bu sözleşmelerin ve hukuki çalışmaların temel gündemi şu konular üzerinde yoğunlaşmıştır:
* Dünya ve uzayda çevrenin korunması,
* Uzay cisimlerinin sebebiyet verdiği hasarlar ve bundan doğan sorumluluk,
* Oluşan anlaşmazlıkların giderilmesi,
* Uzay adamlarının (astronot/kozmonot) kurtarılmasına dair faaliyetler,
* Uzay boşluğundaki potansiyel tehlikeler ile ilgili bilgi paylaşımı,
* Uzaya dair teknolojilerin kullanımı,
* Uzay çalışmalarında işbirliği ilkeleri.
Milli meseledir...
Uzay çalışmaları gündelik siyasete malzeme yapılacak konulardan değil! Bu konudaki atılımların dünya kamuoyundaki "prestij boyutu" bir yana, güvenlik ve ekonomik bağlamda etkileri olan çalışmalar olduğunu bilmek gerekiyor.
Dünya bugün uzay turizmi, uydu kullanımı ve uzay madenciliği konularını konuşuyor.
Bu yöndeki çalışmalara ülkeler izin veriyor. Devletler bu konuda mevzuat düzenlemelerine gidiyor. Bizde "küçümsemeyi" bırakıp artık bu yeni gündemi görmeliyiz.
Gelişen savunma sanayimizin "uzay çalışmalarından" bağımsız düşünülmesi mümkün değil. Enerji sorununun uzaydan gelen birtakım madenlerle çözmek mümkün olabilir. İstihbarat çalışmalarının bir parçası uydular. Bir de uzaya "gezmek için gitmek" mümkün hale geliyor. Neresinden bakarsanız bakın, güvenlik ve ekonomik yönün ağır basan bir tablo var karşımızda!
Şahsen Türkiye'nin bu ilk adımını çok önemsiyorum. Ülkemiz gençleri için uzayın "ulaşılmaz" niteliğinin ortadan kalkması bile muazzam bir iş. Böylece mesele giderek "günlük yaşamın bir parçası" haline evrilecek...
Uzay sürecinin yeni döneminde Türkiye'nin söz sahibi olması demek; araştırma, geliştirme, eğitim, inovasyon, yüksek nitelikli istihdam oluşturma, yaşam kalitesinin yükseltilmesi, doğanın korunması, afet yönetimi gibi konulara da katkı sunmak demektir.
Bunun için de kurallar konulurken, "ben de buradayım" demek gerekiyor.
Türkiye "ben buradayım" anlamına gelen ilk adımını attı.
Devamı gelecektir.
Mutluyuz. Gururluyuz.