Güney Afrika’da Mandela’yı iktidara taşıyan süreç ve ırkçılıkla mücadele dönemi, Türkiye’nin Kürt sorunu bağlamında yaşadığı çatışma süreçlerine benzemese de, Mandela-Öcalan arasındaki benzerlikler, epey tartışıldı. Mandela’nın hayata veda etmesi, bu tartışmaları yeniden tetikler mi bilmiyorum, ama görünen o ki, Mandela daha çok, Türkiye’nin teklif ettiği ödülü ret etmesi üzerinden tartışılıyor.
Türkiye’nin bir Kürt Mandelası olmadı veya olamadı, bunun sebepleri var elbette. Türkiye’nin bir Kürt Garry Adams’ı da olmadı. Bu da Kürt sorununun kendi özgün şartlarının farklılığını hatırlatan bir şey.
Bizde olup bitenler, dünya deneyimlerine pek benzemiyor. Benzetmeye çalışmak boşuna.
Sayın Kılıçdaroğlu Obama’ya benzetmiş kendisini ve ABD gezisine çıkarken şöyle demiş:
‘Ben sıradan halktan biriyim. Aristokrat bir aileden değil, tipik bir Anadolu ailesinden geliyorum. Obama da böyle bir aileden geliyor. ABD’de 20 yıl önce siyahi bir başkan olacak deseler kimse inanmazdı. Bugün ABD toplumu bunu aştı.’
Bence Türkiye toplumu da, bir Kürdün veya bir Alevi’nin Başbakan hatta Cumhurbaşkanı olmasını sorun etmez, halk bunu çoktan aştı.
Eğer Kılıçdaroğlu’nun kastettiği buysa, hiç endişe duyulmasın, devlet kuran bir partinin başına gelebildiği gibi, Başbakan da olabilir, cumhurbaşkanı da. Kimsenin buna en ufak bir itirazı olmaz.
Fark Amerikan halkı ile Türkiye halkı arasında değil bence. Fark Obama ve Kılıçdaroğlu’nun arasında..
Barak Obama’nın seçim başarısı, demokratların cumhuriyetçilere karşı elde ettikleri , bir siyasi zafer olmaktan öte bir şeydir.
Obama sadece kazanmadı, siyah ve beyaz Amerika’yı beraber ağlatan bir lider olarak tarihe geçti.
Bir parti seçim kazandı diye halk kolay kolay oturup ağlamaz.
Peki ya Amerikan halkı niçin siyah derili bir politikacıyı başkan seçtiğinde, ve o Başkan ilk konuşmasını yaptığında, Amerika’nın siyah-beyaz derili yurttaşları konuşmanın yapıldığı meydanda başkanı dinlerken birbirlerine sarılıp ağladı?
Basit bir cevabı var bu sorunun: Bütün farklı ulusların Amerikası olmayı başarmış Amerika, aslında kendi toplumsal ve tarihi travmalarına ağladı..
Toplumsal travmaları yaşamış ulusların hafızasında ortak anılar, ortak acılar oluşur.
Bu anılar ve acılar, insanların belleğinden kolayca silinmezler, durmadan geleceğe taşınıp durur, hak talep eder ve bir gün iyileşmeyi beklerler.
Amerikan ulusunun Barak Obama için ağladığı an, işte o andır.
Başbakan Erdoğan, Dersim için özür dilerken, bizleri nasıl ki ağlatabildiyse, siyah derili bir insanın Başkan olmasına Amerikan halkının ağlaması da böyle bir şeydir işte.
Ünlü romancıların romanlarına konu ettiği Amerika’nın ‘Hürriyet Yolları’ 140 yıl önce başladı. Kölecilik kaldırıldı, ama ırk ayrımcılığı sürdü. Martin Luther King ırk ayrımcılığına karşı mücadelenin sembolü oldu.
Obama’nın seçimleri kazanması ise bu mücadeleye ait hafızayı tetikleyen, hatırlatan bir sonuç yarattı.
Obama’nın seçim sonrası konuşmasını ağlayarak dinleyenler, aslında kendi acılı ve yaralı hafızalarına ağlıyorlardı.
Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de, aynı ‘Hürriyet Yollarında’ yürümesi ve bir gün Başbakan olup, farklı kimliklere, farklı dini inançlara sahip halkını hep beraber arkasından ağlatabilmesi için; bir Dersimli ve bir Alevi olarak her şeyden önce, Dersim hafızasına sahip çıkması ve Dersim katliamını, ‘devrim koşullarında normal bir hadise’ gibi görmemesi gerekir. Kılıçdaroğlu, Dersim tenkili olmasa, cumhuriyet kurulamazdı diyenlerin safında kalarak, Türkiye’nin Obaması nasıl olabilir ki?
Sayın Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin Başbakanı olur, olabilir, ama Türkiye’nin Obaması olamaz.
Şu an sahip olduğu fikirlerle olamaz, demek istiyorum..
Türkiye’nin Obaması olma şansını on yıldır kullanan, Dersim katliamı için özür dileyen, kısacası Türkiye’nin ‘Hürriyet Yollarında’ yürüyen bir lider var ve o liderin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır.