kucağında, örneğin ekonomi, kültür, mâliye, bilimsel araştırmalar gibi alanlarda müdhiş bir ivme ve yepyeni imkânlar kazanmaktadır. Ama öbür tarafdan AB de Türkiye sâyesinde fevkalâde geniş ve ilâve jeostratejik kozlar elde etmektedir. Ne demek bu?
Türkiye’nin bugün gerek Ortaasya’da ve gerekse Maşrık’da, yâni Doğu Arab Âlemi’nde, gitgide artan nüfûzu böylece AB’nin de işine yarayabilecekdir.
Yıllar önce bir gece ekspresinde Lizbon’a mı işte ne haltsa oraya giderken ahbâb olduğum ve loş vagonda sabaha kadar iki şişe viski zıkkımlanıp (Tayyib Bey duymasın, canıma okur!) sohbet etdiğim bir emekli Fransız albay bir ara şöyle, ulan dünyâ kimlere kaldı, dercesine suratıma sırıtarak şöyle demişdi:
“Cher Monsieur le Turc! Türkiye’nin önümüzdeki otuz kırk yıl içinde yeniden kazanacağı nüfûzu idrâk edebilseydiniz ödünüz kopardı...”
Cezâyir’de müstemleke zâbiti olarak geçirdiği yıllarda falcılık mı öğrenmişdi ne?