Bazı devletler vardır gelir, geçer. Şantiyedir. Birileri kurdurur, kullanma süreleri bitince de, şantiyeyi kendilerine söktürür. Bazı devletler de vardır ki yüzyıllarca ayaktadır. Farklı badirelerden tecrübe kazanarak çıkar. Sayıları iki elin parmakları kadar olmasa bile dünyaya yön verir. Türkiye de onlardan biridir. Belli bir zaman diliminde, büyüklüğünü, gücünü şoklayarak derin dondurucuya koymuş olsa bile durum böyledir. Herhal bu ‘durum aydınlarının’ ve dışarıdaki adamların kaldıramadığı bu. Şu an içinse mevsim müsait. Derin dondurucunun kapağı açıldı. Buzlar erimeye başlıyor.
Türkiye’nin şimdi yapması gereken, Cemil Meriç’in de dediği gibi kıtaları bir atlas kumaş gibi kesip biçmeye başlamasıdır. Geçmişten aldığı ilhamla ileriye, daha ileriye, en ileriye ulaşmaya bakmasıdır. Öyle ya, bunu bize gösteren Osmanlı zamanının süper gücü idi. Hatta 230 yıl boyunca yalnız başına, tek süper güçtü. Aynı zamanda, Selçuklu da bir süper güçtü. Kurucu olandı. Kurucu iradeye sahip olandı bu ikisi. Yani, süper olmak, bizim genlerimizde var. Değerlerimizde, düşünce sistematiğimizde ve davranışlarımızın temelinde bu var. İçini boşaltmanıza gerek yok, Yeni Osmanlıcılık’tan filan bahsetmiyorum, üzerimizdeki sorumluluktan ve varlığımızı oluşturan kadim mirastan bahsediyorum. Zaten, yeni değiliz, hiçbir zaman da olmayacağız, bu bir süreç ve sadece bazı zamanlarda ‘fetret’ dönemleri var. Bu bir hamaset mahsulü bir düşünce değil. Bir tespit. Akla da şöyle bir soru geliyor şüphesiz. Tamam da sürecin bu noktasında yapılması gereken nedir? Bu köşede zaman zaman dile getirdik. Elbette yetişmiş insan gücü. Özellikle, bilge adamlar yetiştirmeliyiz, entellektüeller yetişmeli bu topraklarda daha önce yetiştiği gibi. Durum adamı değil, değerlerine bağlı, onların farkında olan ‘bilge adamlar’. Daha önce bahsettiğimiz üç inanmış adamdan biri bu. Diğer taraftan ‘iletişimci’ yetişmeli. Öyle ya, içeride ve dışarıda derdi anlatabilecek olanlar onlar. Öte yandan seni gösterecek ‘sanatçılar’ yetişmeli. Sanatın her dalında derinliği olan insanlar ve işin ‘entertainment’ tarafında etkin olabilecek sanatçılar. Bu sayede, üç inanmış adam, milyon üç inanmış adama evrilebilir. Bu üçe ağırlık veren başarılı olur. Bunlar olmazsa ne olur, elbet Avrupalı gelir ‘sen az gelişmişsin’ der durur. Bilge insan Alev Alatlı’nın dediği gibi bir nevi paçozlar üllkesi oluruz. Kısır döngü devam eder.
Aksi takdirde, bu üç tipi yetiştiremezsek, proje de, düşünce de, miras da, genetik kodlarımız da, hatta devlet de gelir geçer. İşte bu üç profil, yol gösteren (bilge), yolu halka ve dünyaya benimsetip heyecan oluşturan (iletişimci) ve bu heyecanı da ayakta tutacak olan (sanatçı) kesimdir. Zira proje, teknoloji, askeri güç, ekonomik güç ve benzerleri ‘ruh’ ister, ‘rota’ ister, ‘hedef’ ister. Sinema, dizi de ‘ruh ister’. Madem yenileniyoruz, büyüyor ve güçleniyoruz, bunu anlatacak, geçmiş-gelecek köprüsü kuracak, asli değerlerimizi anlatacak, ruhumuzu yansıtacak içeriklere ihtiyacımız var. İşte o gün Türkiye’nin evren-sel güç olduğu gün olacaktır.