Kısacası 27 Mayıs'ta Türkiye'nin bünyesine giren darbe mikrobu 12 Mart 1971'e gelindiğinde ciddi bir hastalığa neden olmuştu. Muhtıranın ardından sessiz kalmayı tercih eden İsmet İnönü, bir süre sonra renk vermeden, muhtırayı hafif hafif eleştirmeye başlar. Cuntacılar ilk tasfiyeyi ordu içinde yapar, 24 saat içinde 5 general, 1 amiral ve 35 albay emekliye ayrılır; birçok genç subayın yeri değiştirilir. Derken 19 Mart'ta CHP'li Nihat Erim cuntacıların isteğiyle başbakanlık koltuğuna oturtulur. İnönü'den izin alarak CHP'den istifa eder. Kendisinden istendiği gibi bir teknokratlar hükümeti kurar. CHP'nin içinden sadece Bülent Ecevit darbeye karşı çıkar, desteklenmemesini isteyerek parti genel sekreterliğinden istifa eder. Ancak terör dur durak bilmez, yani şiddet yanlılarının cuntayı dikkate aldığı bile yoktur! Bunun üzerine önce 11 ilde sıkı yönetim ilan edilir. İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom, THKP-C tayfasınca kaçırılıp öldürülünce darbeciler bir kabus gibi çöker ülkenin üstüne. Sola yönelik müthiş bir baskı uygulanır.
Bu arada her darbenin klasikleri arasında yer alan parti kapatmalar da başlar. Milli Nizam Partisi ‘laikliğe karşı olduğu’ gerekçesiyle kapatılır. Ardından Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) ‘Türk dili ve kültürü dışında başka dil ve kültürleri savunduğu’ gerekçesiyle kepenk vurulur. Parti yöneticileri yargılanıp ağır hapis cezalarına çarptırılır! Bu dönemi kayıpsız atlatan, ardından da hızla büyüyen tek parti MHP'dir.
Bahri Savcı, Bülent Nuri Esen, Mümtaz Soysal ve Tarık Zafer Tunaya gibi ünlü bilim adamlarıyla kimi sanatçıların tutuklanmaları toplumda büyük ses getirir. Cunta Milli Nizam Partisi'nin yerine Milli Selamet Partisi'nin kurulmasına izin verir; amaç Adalet Partisi’nin bölünmesini kolaylaştırmaktır. Bu dönemde CHP'ye yönelik sertleşmeler de gözlenir. CB Cevdet Sunay ‘artık İnönü'den hoşlanmamaktadır’. AP lideri Demirel muhtıranın verildiği gün istifa etmiş kabuğuna çekilmiştir.
Anayasa'da yapılan düzenlemelerle 1. Yürütme güçlendirilmiş, 2. Temel hak ve özgürlükler kısıtlanmış, 3. Yargı güvencesi hepten zayıflatılmış, 4. askeri bürokrasi ve askeri yargının yetkileri olabildiğince arttırılmış. Ek olarak Sayıştay yasasına bir madde eklenerek ordunun elindeki malları denetlenmesi kısıtlanmıştır. Ancak yargıdaki en önemli değişiklik Devlet Güvenlik Mahkemelerinin (DGM) kurulmasıdır. DGM'ler 1976 yılında kaldırılıncaya kadar üç yıl görevde kalmıştır. Bu arada sessiz sedasız bir biçimde ülkenin askeri bütçesi 1970 yılına oranla 1971'de yüzde 30 arttırılmıştır. Özetle 1961 Anayasasının ülkeye ‘bol geldiği’ gerekçesiyle anayasayla tanınan hak ve özgürlüklerin önemli bölümü geri alınmıştır... Ve 12 Mart dönemi 1973 CB seçimleri sonucunda perdeyi kapatır. Sırada Ecevit dönemi ve 1980 darbesi vardır artık...