G-20 zirvesine birkaç gün var ve dünyanın yeni kodlarına dair pek çok tartışmayı bizzat Türkiye’de takip etme imkanımız olacak. Bu sürece katkısı olması açısından, belki de öncelikle ele almamız gereken başlık Türkiye-Rusya ilişkileri. Sadece Suriye parantezine sıkışmış gibi görünse de bu iki ülke arasındaki ilişkilerin seyri ve geleceği, küresel ölçekte karşılık bulacak kadar önemli.
Daha önce bu köşede aktarmıştım. Yaklaşık bir yıl önce Rusya’nın Soçi kentinde düzenlenen 11. Valday Zirvesi’nde Devlet Başkanı Vladimir Putin, önemli bir konuşma yapmıştı. Önce Ukrayna krizine dair bir bölüm:
‘Kimse bizi dinlemek, bizimle konuşmak istemedi. AB ve ABD bize ‘Bu senin işin değil’ dedi. Kompleks ve medeni bir diyalog yerine bu kadarlık bir konuşma oldu aramızda. Ülkeyi darbeye ve kaosa sürüklediler. Ekonomi ve sosyal yapı tahrip edildi. İç savaşa çok sayıda kurban verildi.’
Putin, bu konuşmasında sadece Ukrayna krizi hakkında değil, ABD’ye ve küresel sisteme dönük önemli eleştiriler getirmişti. Elbette sistemi eleştirmekten çok kendisine yeni bir rol arayışını ortaya koyuyordu:
‘Üzülerek söylüyorum ki, bugünkü küresel sistem ve bölgesel güvenlik bize çalkantılardan koruma garantisi veremiyor. Sistem ciddi ölçüde zayıfladı, bozuldu ve parçalandı. Ayrıca uluslararası ve bölgesel faaliyet gösteren siyasi, ekonomik, ve kültürel işbirliği kuruluşları da zor zamanlar geçiriyor. Evet, bugünkü dünya düzenini temin eden mekanizmalar bugünden çok önce oluşturuldu; bu 2. Dünya Savaşı’nı ve sonrasını kapsayan bir süreçti. Şimdi sistemin yeniden oluşturulması ve sadece güç dengesini ve kazananın hakkını koruyan yapısının değiştirilmesi gerek, aslında bu sistemin ‘kurucu babalarının’ birbirilerine saygıları vardı, onlar diğerlerini ezmeye değil anlaşma yapmaya çalışıyorlardı.’
Son Birleşmiş Milletler zirvesinin ardından Rusya, Suriye konusunda, elbette ABD’nin de rızasıyla daha da aktif rol üstlendi. Rejimi korumak ya da yakın gelecekte yıkılma ihtimali karşısında hem kendi çıkarlarını, hem de Batı’nın çıkarlarını savunmak için harekete geçti.
Kuşkusuz Türkiye ve Rusya arasında Suriye konusunda ciddi bir görüş ayrılığı var ve bunun öyle kolayca kapanması mümkün değil. Ancak tekrar ifade edersek, bu iki ülkenin ilişkileri, sadece bu paranteze sıkıştırılmayacak kadar da değerli.
Önümüzdeki günler Türkiye’nin kendi iç dengelerini sağlam biçimde kurmasının yanı sıra, dış politikada da yeni dengeler kurmasının hızlandığı bir dönem olacak. Dengeler yeniden kurulurken, elbette Ankara bu güne kadar izlediği politikanın ana hatlarını radikal biçimde değiştirmeyecek. Bunu yaptığı takdirde, bölgeye ve dünyaya verdiği önemli mesajların gerisine düşmüş olur ki, böyle bir ihtimal söz konusu bile olamaz.
Ancak gerek bölgesel sorunların geldiği nokta, gerek bunların doğrudan Türkiye’yi tehdit eden boyutları, Ankara’ya her zeminde ve masada konuşma ve müzakere etme hakkını veriyor. Hep ifade etmeye çalıştığım gibi, büyük görüş ayrılığına rağmen Türkiye ve Rusya’nın, ayrıca İran’ın konuşması herkesin, özellikle de bölgesel barışın lehine olacaktır.
G-20 zirvesi, pek çok sorunun doğrudan ya da dolaylı konuşulduğu bir zemin olacak. Ama Türkiye, doğrudan kendisini hedef alan yakıcı sorunlar konusunda, herkesle konuşabilme imkanına sahip ender ülkelerden birisi olarak o zeminde yer alacak.