-TOKYO
Japonya’nın başkentinde yani siyasi merkezi Tokyo’dayız. Yok, bu şehrin caddelerinden, insanı dinlendiren, huzur veren o büyülü müzik sesleri yükselmiyor; hatta belleri kumaşlarla sarılı, ne uzun kollu kimonolu kadınlar ne de kısa kollu kimonolu genç kızlar çıkıyor ara sokaklarından.
Uzun sözün kısası, hendekler ve geniş bahçelerle çevrili, çatıları tatami kaplı ahşap Japon evlerinin olduğu otantik ve egzotik bir şehir görmeyi hayal ederek gelirseniz eh birazcık hayal kırıklığı yaşamanızın muhtemel olduğunu söylemeliyim.
Artık ‘eski şehir’ ve ‘yeni şehir’ kavramları tüm ülkelerdeki şehirler için geçerli.
Tokyo, gökdelenlerin, alışveriş merkezlerinin, iş merkezlerinin, bilgisayar oyunlarının şehri... Burada sadece iş yerine gidilir ve akşam uyumak için 30-40 metrekarelik evlere dönülür. Çalışırsın... Çalışırsın... Ve yine çalışırsın... Tüm bunlara rağmen sanırım Asya’nın en heyecan verici başkentlerinden Tokyo...
Başbakan Erdoğan, kabinesinin icracı bakanlarından, bürokratlarından, çok sayıda yatırımcı işadamları ve iş kadınlarından, medya temsilcilerinden oluşan bir heyetle birlikte Pazartesi günü Japonya’nın başkenti Tokyo’ya geldi.
Singapur ve Malezya’nın da içinde olduğu Asya gezisinin en önemli ayağını anladığım kadarıyla Japonya oluşturuyor.
Başbakan Erdoğan Tokyo’daki resmi temasları kapsamında Nikkei Gazetesinin ev sahipliğinde düzenlenen, Başbakan Abe’nin ve Türk-Japon işadamlarının katılımcı olduğu konferansta konuşmacıydı. Nikkei Gazetesinin, Japonya halkının Türkiye’deki gelişmeleri ‘3 dönem kuralını’ dahi merak edecek kadar yakından takip ettiğini hissettiren sorularının da yanıtlandığı konferansın oldukça sıcak bir atmosferde geçtiğini söylemeliyim.
Başbakan Erdoğan kilometrelerce uzak olan Japonya’da da ‘3 dönem’ kuralını tatlı tatlı savundu, güzel güzel anlattı, bir bir izah etti. Bir ara ‘biraz daha anlatmaya devam ederse, bu gidişle Japonlar da ‘biz de siyasetçilerimizden 3 dönem kuralı isterik’ diye tutturacakları düşüncesine kapıldım.
Tam bizler ‘acaba unutturabilir miyiz, vazgeçirebilir miyiz? Başbakan Erdoğan ‘3 dönem kuralına’ verdiği cevapla, hadi bizim işadamları neyse de, bizler tam da ‘3. dönem kuralı iyi değil, yazıktır günahtır, ülkenin istikrarı, falan derken’ salondaki Japon işadamlarından da alkış aldı, iyi mi? Bir Doğu Asya çıkartması da diyebileceğimiz bu seyahatin önemli ayağını neden Japonya’nın oluşturduğunu söyleyeyim.
Bu ziyaret, Türkiye ile Japonya’nın ortaklaşa kuracakları Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin mutabakat protokolünün imzalanması kadar, bir yıl içerisinde ülkemizi iki kez ziyaret eden Başbakan Abe’ye yerinde bir kez daha teşekkür edişti. Bu ziyaret, Marmaray’da tüm emeği geçenlere bir kez daha teşekkür ediş, Van depreminde Japonların yardımlarını yad ediş ve arama kurtarma yardım için ülkesinden gelip Van’da hayatını kaybeden Miyazaki’ye anavatanında başsağlığı idi..
Bu ziyaret, Japon firmalarına ve mühendislerin Türkiye’deki dev yatırımlara imza attığını anlatırken, diğer yatırımcı işadamlarına da ‘gel yatırımcı gel’ çağrısında bulunup, “aradığınız siyasi istikrar-ekonomik istikrar/büyüme ve güven ortamı Türkiye’de” davetiydi.
Konuşmasında hiç ama hiç değinmese de, bu ziyaret biraz da, ülkenin son dönemlerde içinden geçtiği makus durumun, -ki 17 Aralıkla başlayan operasyon ve dalgalarda gözaltına alınacaklar listesindeki 3. havalimanı gibi projelerde yer alan iş adamlarını ve projeleri saymaya lüzum var mı?- iki devlet arasında yürüyen-yürüyecek olan projeleri sekteye uğratmaması ve Japon yatırımcıları tedirgin etmemesi için bir ‘endişeye mahal yok, projelerimiz, yatırımlarımız aynen devam’ mesajıydı.
Bu ziyaret, Türksat uydu projesinin uzaya fırlatılmasından önce bizzat görmeyi vesile kılarken, iki devlet arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklık düzeyine çıkartıldığını ve büyük projelerde Japonya ile çalışmaya devam edildiğini, AK Partinin 11 yıllık döneminde Türkiye’nin başta ekonomi olmak üzere geldiği iyi noktayı Japon yatırımcılara kendi ülkelerinde anlatmaktı.
Başbakan Erdoğan, gittiği her ülkede, her platformda, Batı’nın iki yüzlü çıkar ilişkilerinin aksine ‘çıkarlara dayalı ilişki değil, samimiyete dayalı ilişkiler’ diyerek, devletlerarası diplomaside de, dış politikada temel ilkenin küresel vicdan ve adalet olması gerektiğinin altını çizerek, insan odaklı yeni bir vizyon ortaya koyuyor.
Erdoğan’a karşı gösterilen sevginin temelinde galiba bu yatıyor; bugüne kadar İslam dünyasında ilk kez dik duran bir lider profili çizmesi, bunu yaparken de Müslüman kimliğini ortaya koyması...
“Ama”sız konuşamayan iki yüzlü Batıya gerçekte demokrasi, özgürlük ve ‘senin teröristin benim teröristim olmaz’ diyerek ‘terörün’ ne olduğunu anlatan bir lider olması...
Ha bu arada, unutmadan söyleyeyim... Şu meşhur Ertuğrul Fırkateyni’miz var ya, hani 1889’da Sultan Abdülhamit’in Japonya’ya gönderdiği ve Kuşimoto’da batan fırkateynimiz... Önümüzdeki yıla, Türkiye Japonya işbirliği ile filmi yapılacak bilginize... Bu gezide prensipte anlaşmaya varıldı, yönetmen oyuncu senarist gibi ayrıntılar için bir araya gelinecek...
Siz bu yazıyı okuduğunuzda biz Singapur’da olacağız...