İsrail’in Afrika’ya ilgisi, kuruluşundan çok önceki yıllara dayanıyor. Siyasi siyonizmin kurucusu Theodor Herzl, İsrail devletinin kuruluşunun ilk adımı olarak kabul edilen 29 Ağustos 1897 tarihli Basel’deki Siyonist Kongresi’nden yalnız 5 yıl sonra yazdığı Altneuland isimli kitabında şöyle diyordu: Bir gün kendi halkımızın ayakları üzerine basmasını sağladığımızda, Afrika halkı için de aynısını yapacağız.
Theodor Herzl’in Yahudi halkının vatansız olarak çektikleri ile sömürgecilik döneminde Afrika halklarının yaşadıklarını birleştiren bu görüşünü İsrail için Realpolitik’e çeviren ülkenin dördüncü başbakanı Golda Meir oldu. Aslında, İsrail’in Afrika kıtasına dönük politikası 50’lerin ortalarında şekillenmişti ama, bunu “stratejik önemde” kılan Meir’di.
İsrail’in stratejisinin temelinde, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki Arap Bloku’nu, Afrika ülkelerinden gelecek oylarla dengeleme vardı. Afrika, bir anda, Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki rekabetin ana alanlarından biri haline geldi. 70’li yılların başlarında en az 10 Afrika ülkesi İsrail’den silah alan ve orduları ile istihbarat servisleri İsrailli uzmanlar tarafından eğitilen konumdaydı. Konuyu fark edip, ülkesinin Afrika’nın çıkış noktasında olmasından da yararlanarak karşı politikasını devreye sokan Mısır’ın efsanevi liderlerinden Cemal Abdülnasır oldu.
İsrail’in, bir dönem, ırkçı beyaz azınlık yönetimindeki Güney Afrika ile yakın ilişkisi “siyah Afrika”da gerginlik yaratmış olsa da bu politika bugüne kadar önemli sonuçlar vererek devam etti.
Türkiye’nin Afrika atağı
Türkiye’nin zamanlaması mükemmel Afrika atağı, bu açıdan önemlidir. Arap devletlerinin yaşamakta oldukları derin kriz nedeniyle -Mısır başta- Afrika’daki etkinliklerini kaybettikleri bir dönemde Türkiye, kıtanın özellikle Müslüman coğrafyasında yeni bir “çekim merkezi” olarak ortaya çıkıyor.
İsrail, yeni kurulan bir devlet olarak Afrika halklarının eski sömürgeci güçlere olduğu kadar “köle ticaretine” karıştıkları için Araplara karşı duyduğu tepkiden yararlanarak nüfus alanını genişletmişti, şimdi ilk kez, Afrika’da hiçbir kötü anısı olmayan modern bir güçle karşılaşıyor.
Afrika’da, Senegal, Tanzanya, Kenya, Güney Afrika ve Uganda’da belgeseller çektim, duyduğum hep, “siz Türkler bizim beyazlarımızsınız” cümlesi oldu. Bu cümle, stratejik önem taşıyor.
Afrika Boynuzu mücadelesi
Kuşkusuz, İsrail Realpolitik’inin son dönemdeki en büyük başarısı, Sudan’ın ikiye bölünmesi ve yeni kurulan Güney Sudan’ın bir İsrail müttefiki olarak kıtanın siyasi coğrafyasındaki yerini almasıdır. Kıtanın ortasında sıkışmış gibi gözüken bu yeni devletin güneyde İsrail’in iki yakın müttefiki Uganda ve Kenya üzerinden “nefes alması” asla tesadüf değildir.
Süveyş Kanalı-Kızıldeniz-Basra Körfezi hattında dünya petrol yollarına hakimiyet açısından en stratejik nokta olarak belirtilen Etyopya, Somali, Eritre ve Cibuti’nin oluşturduğu Afrika Boynuzu, tüm güçlerin stratejik mücadelesine sahne olan bir bölge... İsrail, Etyopya ordusuna sağladığı silah ve ekipmanlar, uyguladığı eğitim programları ve tarım politikaları ile bu ülkeyi kendisi açısından “ikinci Kenya” yapma hedefinde... Türkiye’nin Etyopya’ya yaklaşık 3 milyar dolarlık sanayi yatırımları ile girmesi belli ki bu hedefin pusulasında kayma yaratmış durumda... Bütün büyük güçlerin“ben hakim olamayacaksam kimsenin olmasın” mantığıyla “ölüme terk ettiği” Somali’deki Türk varlığı ise yalnız İsrail’in değil, “küresel güçlerin” de stratejisine darbe niteliği taşıyor.
Somaliland gerginliği
Bu açıdan Somali’nin Cibuti sınırındaki ayrılıkçı bölgesi Somaliland, yeni gerginliğin merkezi olmaya aday gözüküyor. 1991 yılında Somali’den bağımsızlığını ilan eden bugüne kadar hiçbir ülke tarafından tanınmayan Somaliland’in İsrail ile kurduğu özel ilişki hassas bir konu. İsrail, 2010 yılında Somaliland’i resmen tanıyabileceğini açıklamış, Arap Birliği’nin sert tepkisiyle karşılaşmıştı.
Bizim harita üzerinde Somali olarak gördüğümüz coğrafyanın içinde, Afrika Boynuzu’nun en stratejik noktasında 137 bin 600 kilometrekarelik ve 3.5 milyon nüfuslu bir İsrail müttefikinin bulunduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.
Somaliland’in tam karşısında yer alan Yemen’de ise İran, Şii Husiler yoluyla Suudi Arabistan’a karşı üstünlük sağlamış durumda.
Bu, Ortadoğu’nun Afrika’ya kayması ve ağır bir mücadeledir.
Mogadişu’da patlayan o bombanın arkasına iyi bakmak lazım, o bomba, aslında Ortadoğu’da süren kanlı hesaplaşmanın önemli bir ipucudur.