Eğitim süreçleri ülkemizde en çok tartışılan konuların başında gelir ama bu süreçlerin de doğru dürüst yerli yerine oturtulduğuna pek şahit olmamışımdır.
Cumhuriyet’in kuruluşuna hatta daha da öncelere bir ölçüde egemen olabilmiş “En hakiki mürşit ilimdir” pozitivist anlayışından günümüzde sezgilerin ön plana çıkarıldığı bir bilim anlayışı serencamına şahit olduk son yüz senede.
Bilime nasıl bakılırsa bakılsın, eğitim süreçleri her zaman çok önemli addedilmiş, önceleri aydınlanma süreci için, daha sonraları da büyümenin motoru olarak ön planda olmuşlar.
Son senelerde, bence yerinde bir tespit, tüm dünyada daha ziyade ön plana çıkarılan temel ilişki eğitim süreçleri ile büyüme arasındaki ilişki.
OECD gibi kuruluş gerekçesi kalkınma olan bir uluslararası örgütün son senelerde eğitim çalışmaları ile öne çıkmasının temel nedeni de muhtemelen eğitim süreçleri ile kalkınma/büyüme ilişkisi.
Eğitim süreçleri haklı gerekçelerle tüm dünyada bir toplumsal kaldıraç olarak algılanıyorlar.
Kaldıraç kavramı eğitimin hem sosyal asansör görevine hem de yine eğitimin üretim faktörlerinin verimliliklerini arttırdığı ölçüde kişi başına gelirin yükselmesinin temel faktörü olmasına işaret ediyor.
En genel çizgileriyle doğru bulduğum bu değerlendirmeler acaba bizim ülkemizde ne ölçüde geçerli?
Eğitim acaba üretim faktörlerinin verimliliklerini arttırarak kişi başına gelir artışının temel nedenlerinin başında mı geliyor?
Kişi başına gelirin ölçülmesi kolay, elimizde her türlü mukayeseli veri mevcut.
Eğitimin ölçülmesi ise çok daha zor; girdilerin ölçülmesi nispeten kolay ama çıktıların ölçülmesi gerçekten çok zor.
Dünyada eğitim çıktılarının ölçülmesine yönelik çabalar mevcut, bunlardan biri de OECD’nin öncülük yaptığı PISA araştırması.
Bu araştırma belirli aralıklarla yayınlanıyor ve eğitim çıktılarının, sonuçlarının ölçülmesine yönelik elimizdeki iyi araştırmalardan biri.
PISA araştırması OECD ülkelerinin de dışına taşarak yaklaşık 65 ülkede 15 yaş grubu öğrencilerde okuma becerisini, fen ve matematik becerilerini ölçmeye çalışan bir araştırma; konuyu muhtemelen herkes bildiği için detaylarına girmiyorum.
OECD’nin PISA araştırmasında Finlandiya, ve Güney Kore en önde gelen ülkeler, Türkiye ise maalesef Meksika ve Şile’yi ancak geride bırakarak en sonlarda yer alıyor.
PISA araştırmasının yöntemlerine itibar edecek isek eğitimde durumumuz hiç ama hiç parlak durmuyor.
Oysa, malum, Türkiye son senelerde ekonomide parlayan bir yıldız; büyüme oranları herkesi kıskandıracak kadar yüksek ve bu arada, tüm dünyada bozulan kamu maliyesi dengelerine inat bütçe açıkları yüzde üçün, kamu borç stoku yüzde kırkın altında.
Başka bir ifadeyle, uluslararası mukayeseli ekonomik başarıyla eğitim başarıları paralel gitmiyor, ekonomi eğitime tur bindiriyor ve bu durum yine son senelerde eğitime ayrılan büyük kaynaklara, bütçeden eğitime ayrılan kaynağın savunmanın önüne geçmesine rağmen gerçekleşiyor.
PISA araştırmalarında önde giden ülkelerin eğitim başarıları ile ekonomik başarıları ise büyük ölçüde paralellik arzediyorlar; birinci sırada yeralan Finlandiya Nokia markasının yaratıcısı, orman ürünlerinden bilgi ekonomisine sıçrayan bir ülke, Güney Kore’nin ekonomik başarısı ise zaten ortada.
Türkiye’de ise uluslararası göstergeler mukayeseli eğitim performansımız ile ekonomik büyüme ilişkisinin adeta kopuk olduğu yönünde; başka bir ifadeyle eğitim büyümenin kaldıracı gibi gözükmüyor.
Eğitimin sosyal asansör rolü de çok tartışmalı; elimizde her iki yönde de çok sayıda veri, örnek mevcut.
Son senelerde, özellikle Sayın Hüseyin Çelik ve Sayın Ömer Dinçer’in bakanlıkları döneminde eğitimde çok başarılı girişimlere şahit olduk ama sanki gizli bir el arkadan reformları engelliyor, hala çok kötü, çağdışı bir müfredat uygulanıyor, hala eğitim tekçi bir ideolojinin sultası altında, hala sabahları mini mini çocuklar varlıklarını türk varlığına armağan edeceklerini bağırıyorlar, vs.
PISA sonuçları da zaten bizde eğitimin temel amacının matematik okuryazarlığı değil de daha ziyade şartlandırma olduğunu gösteriyor.
Bu durumda da ekonomi eğitime rağmen hamle yapıyor ama muhtemelen potansiyelinin de çok altında kalarak.