Suriye’den mülteci akının arttığı, yardım koridoru ya da tampon bölge tasarılarının tartışıldığı ve Suriye ordusu ile TSK’nin karşı karşıya gelme ihtimalinin sessizce değerlendirildiği şu günlerde, Türkiye’nin askeri olarak ne tür öncelikleri olabileceği de ele alınıyor olmalı.
Günümüz savunma, saldırı, terörle mücadele ya da insani müdahale faaliyetlerinin tümünde öncelikle hava kuvvetleri ve ona bağlı teknolojiler kullanılıyor; yani istikbal göklerde. İstikbalini göklere bağlamış bir Türkiye var mı diye sorulursa, bundan şüphe etmeyi haklı kılacak bazı durumlar olduğu söylenebilir ne yazık ki. Zira Türkiye insanlı ya da insansız hava araçlarını kendisi üretmiyor, dolayısıyla dışa bağımlı; ama bundan daha vahimi kendisinin üretmekte olduğu araçlar olduğunu, bazılarının ise ortaklı olduğunu iddia edenler bulunuyor. Bu konudaki bilgilerin ayrıntılarının, Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel’in “Türkiye’de İnsansız Uçak Aldatmacası” başlıklı kitabından öğrenilmesi mümkün. Kitap, öncelikle, vergilerimizin nasıl fuzuli olarak kullanıldığına işaret ediyor, ardından amaca uygun araç kullanımındaki oransızlığa dikkat çekiyor ve daha da vahimi olmayan hava araçlarının TSK envanterine kaydedilmiş olduğunu iddia ediyor.
Genel manzara
Türkiye’de sivil-askeri uçak üretimine 1926’da başlanmış 1928’de bırakılmış. 9 sene sonra yeniden başlanmış, 1944’de yeniden bırakılmış ve aynı yıl yeniden başlatılıp sekiz yıl sonra bu faaliyetler bugüne kadar terk edilmiş. Sayın Yüksel der ki; “İlk uçak sanayimiz (1926-28 Kayseri-Eskişehir resmi, 1937-44 İstanbul Nuri Demirağ özel ve 1944-54 Ankara, THK resmi uçak yapım teşebbüsü hariç), 1954 senesinde son verdiğimiz, terekesinin bile olup olmadığı, varsa nerede olduğu dahi bilinmeyen bu ülkede, (küresel standartlardaki) bu şartlara uygun şekilde bir uçak dizayn ve imaline girdik, uçaklar yapıp test ettik ve ürettik mi? “
Bu soruyu deneyimli bir uçak mühendisi ve Orgeneral Eşref Bitlis’in düşen uçağının bilirkişilerinden biri olarak sabotaj ihtimaline dikkat çeken birisi soruyorsa, dikkat etmek gerekiyor. Türkiye’nin, başka ülkelerden daha düşük maliyetle elde etme imkanı varsa ille uçak üretmesi gerekli mi diye sorulabilir. Satın alımını daha az maliyetli gören tüm ülkeler, uçaklarını başka ülkelerden temin ediyor. Ancak hiçbirisi kendisinin ürettiğini ya da en azından ortaklık kapsamında bazı parçalarını kendisinin geliştirdiğini iddia etmiyor.
İnsansız hava (uçakları?) araçları
İnsansız hava araçları konusu ise İsrail Heronları ve terörle mücadelede karşılaşılan “haber alma” sorunları nedeniyle Türkiye’de daha dikkat çekici bir konu.
Yüksel, TAI MALE ANKA’sı, TAI ve Baykar Gözcü’sü, TAI’nin insansız silahlı helikopteri Sivrisinek’i Baykar Çaldıran’ı ve Bayraktar’ı, Vestel’in Karayel, Efe ve Arı’sının hiçbirisinin gerçek testlerinin yapılmadığını, sertifikalarının alınmadığını ve tabi üretilemediğini; ASELSAN, HAVELSAN ve PETLAS’ın da denetlenmediğini ileri sürüyor. Özellikle ANKA ile ilgili teknik özelliklerin gerçeklerle uyuşmadığı belirtilerek aslında bu aracın üretilmediği, üretildiyse bile yerinden kalkamadığı, kalktıysa bile işlevini yerine getiremediği ileri sürülüyor. Zira İsrail’in Heron’undan daha iyisinin yapıldığı iddiasında kullanılan yarı-teknik terimler bile, aslında Heronlardan daha hantal, daha işlevsiz bir araç yapıldığını ortaya koyuyor. Üstelik özgün bir dizaynı olduğu da şüpheli.
Deneye deneye doğrusunun bulunacağı ileri sürülebilir ama sorun şu ki yerinden kalktığı şüpheli ANKA, 001 numarasıyla TSK envanterine girmiş. Kısacası sorunun dizayn ve imalatın yapılıp yapılmamasında olmadığı, askeri havacılık sektörüne ilişkin gelir-gider durumunda olduğu söylenebilir.