Türkiye’de 1946’dan bugüne sosyal politikalar ilk defa en noktasına geldi, bu cesur adımları atan ilk lider de Sayın Erdoğan” tespitimi çarpıtarak, yaptıkları haberler ve internet karalamaları ile “tespitin gerçekliğini ve önemini” gölgelemeye-karartmaya çalışanlar, şunu bilsinler ki; boşuna uğraşıyorlar... Durum çok açık ve net; Türkiye, son 10 yılda Fransa ve İsveç’i de geride bırakarak, “sosyal devlet” kavramının içini dolduran tek ülke olma yolunda hızla ilerliyor...
Sevgili dostlar, “sosyal devlet” sadece para vermek ile olmaz! Özellikle sağlık alanında kavramı ve alt başlıkları sorgularken en önemli detay şöyle özetlenebilir; bedenimiz “sağlam olmadığı” veya bağımlılıklarla kimyasal olarak “kontrol edildiği” sürece “aklımızı” toplamamız mümkün olamaz!
Bu noktadan itibaren örnekleyelim... Para “bol”, kavram “bozuk”! Buna en güzel örnek de Amerikan halkı... ABD sınırları içinde yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu “düşünme-sorgulama eylemlerini”, bedenleriyle ilgili dertleriyle uğraşmak yüzünden yerine getiremeyecek duruma düşüyorlar... Bir tespit ile devam edelim; Amerika’da halkın 2012 ilaç harcaması tahmini olarak 445 milyar dolar ve bunca harcamaya rağmen o ülkede yaşayanlar “obezite başta olmak üzere” bedensel dertleriyle başa çıkamayarak “kendi bedenlerinde” boğulur giderler...
Sevgili dostlar, YENİ BİYOLOJİK DÜNYA DÜZENİ “beslenme-ilaç kullanımı” döngüsü içinde şekilleniyor ve besin-ilaç zincirlerini kontrol edenler “bize yedirdikleriyle bedenlerimizi zehirlerken, bu zehre karşı geliştirdikleri ilaçlarla” bizi tedavi ederek “artı-eksi kutup” arasında her şeyimizi kontrol ediyorlar... İlaç kullanımı sadece “bedene yönelik olmayıp” beynimizi kontrol altına aldıkları “antidepresan” tipi ürünler sayesinde de kontrol mekanizmalarını kurabiliyorlar...
Size bilimsel bir detayı aktarayım, yapılan çalışmalara göre; reçeteli ilaçlar sadece Amerika’da yılda 100 bin kişinin hayatını kaybetmesine yol açmakta ve bu ilaçların tamamı FDA onaylı!
Sonuç: Mısır şurubundan “çakma tatlılar” yapıp, genetiği bozulmuş tohumlardan da bu mısırları TÜRETİRSEN, bunları tüketen nesiller “çok ciddi hastalıklara yakalandığı” gibi, zamanla genetik yapıları dahi bozularak “türemiş yeni insanlara” dönüşmeye başlarlar! Çakma “şekerle” zehirlediğini, sağlıksız ürünlerle “dengesini” bozduğunu tedavi etmek için ortaya FDA onaylı “ilaçlar” çıkar ve insanlık “iki kutup arasında” tüketim-ilaç kullanımı döngüsü içinde bu kartellerin “kölesi” yani YENİ BİYOLOJİK DÜZENİN “bir çalışanı-parçası” haline gelir!
Son söz: Dünya vatandaşları olarak hepimiz “yeni küresel biyolojik düzenin” köleleri olma riski altında ilerliyoruz. Bu düzen, Türkiye gibi “direnen” ve Devletin bilinçli olduğu ülkelerde istediklerini almakta zorlanıyor ve bizler diğer ülke vatandaşlarına göre daha şanslıyız... Bu kavramları, özellikle “bu düzen ve direnenler” detayını lütfen unutmayın, detayları ile sorgulamaya devam edeceğiz...
Önemli not: Prozac ile ilgili 1970’li yıllarda yapılan klinik deneylere ait bir notu paylaşacağım: “...Prozac, 4 binden fazla insan üzerinde denendi ve deneyler sırasında en kötü yan etkileri yaşayan insanların deneylerden ayrılmasına izin verildi. Buna ek olarak Prozac’ın agresyon ve intihar eğilimlerini artıran etkilerini azaltmak için deneye katılanlara sakinleştirici ilaçlar verildi ve en önemli yan etkileri bastırıldı. Bu tür hileler ilaç şirketlerinin amacı belli deneme süreçlerinde sık sık kullanılıyor ve bu araştırmaları ilaç firmaları finanse ediyor. Sonuç belliydi; ayrılanlar ve bastırılanlar sonucunda Prozac istatistiksel olarak olumlu bir ilaç olarak rapor edildi...”! Bu sadece bir örnek! Sorgulamaya devam edeceğiz...