Türkiye'nin konumuna bakarsak, giderek artan değer olduğu aşikardır.
Çok büyük ümitlerle Türkiye ve etrafını istikrarsız ortama sürüklemek isteyen Batılı güçler, yeni kurulan masada Türkiye'yi görmek istemedikleri için, köşeye sıkıştırma operasyonları, terör olayları gibi vahim durumlarla karşı karşıya kaldık. Halen de bu baskı devam ediyor. Lakin bununla, ortaya farklı bir Türkiye çıkmaya başladı. Anlaşılan şu ki; Türkiye ve Orta Doğu platformunu dönüştürmeye ve parçalamaya yönelik strateji kuranlar, bu kadar baskıyı kaldıracak bir Türkiye beklememekteydiler. Zaten hesabı bozan detayın bu olduğu, esas kanaattir.
Türkiye'ye duyulan ilginin içeriğine baktığımızda, mecburi kabullenme ve konjonktürel tarihi süreci doğru analiz eden bir Türkiye profili görmekteyiz.
Anlaşılan şu ki; ABD, Orta Doğu politikalarını yeniden nizamlamakta kararlı. Lakin bu nizam içerisinde, kendi taşeron örgütlerini gözardı edecek mi, burası meçhul!
Ama Amerikan Genelkurmay Başkanı'nın önce Rusya sonra Türkiye Genelkurmay Başkanları ile görüşme zaruretinin, tamamen Suriye endeksli yeni yaklaşımlara yanaştıklarını bize anlatmaktadır.
Türkiye'nin El Bab operasyonunu başarıyla sona erdirmesiyle Amerikan Genelkurmay Başkanı'nın İncirlik'e gelişi tesadüf olamaz! Hatta bunu aynı tabloda okumak gerekiyor.
Acaba hangi pazarlık konseptiyle geldiğini anlamamız biraz zaman alacak, lakin hiç zaman kaybetmeden anladığımız bir kare var. O da; Türkiye'yi ikna etmek ve anlaşmak, Amerikan menfaati açısından önem arz ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın;hem Suriye'deki terörden temizlik operasyonuna bakış açısı ve yönetmesi, hem de Körfez ülkeleri ile oluşturmaya gayret ettiği yeni siyasi ortamla kurulan masada, "Türkiye'nin elini nasıl daha fazla kuvvetlendirebilirim"sorusunun cevabı peşinde olduğu aşikardır.
Orta Doğu coğrafyasında Türkiye'nin girişimleri ile huzur oluşursa, özellikle Suriye'de kan durdurulursa ve terör tamamen temizlenirse, bu Amerika'nın önceki stratejilerinin nasıl felaket senaryosu olduğu ve kurucu değil, dağıtıcı kafayla dizayn edildiğinin kanıtı oluşacaktır. Esasında Amerika'nın; Suriye konusunda, Türkiye ve Rusya'nın tek başına bir şeyler yapmalarını istememesinin altında bu da yatmaktadır.
Halk nezdinde oluşan fikriyatın, Türkiye lehinde pekişeceği coğrafyada, ileride kimin esas söz sahibi olacağının da garantisi olacaktır.
Türkiye; Suriye'de kanı durdurma gayreti ile, Türkiye'nin güvenliğinin yanısıra, Amerika'nın batırdığı coğrafyanın da istikrarının mimarı konumuna gelmiş olacaktır.
Önümüzdeki tarihi süreç, bir kaç yıllık sürecin içeriğini oluşturmamaktadırve yeni 100 senenin ne olacağına ışık tutmaktadır. İşte bu nedenle Türkiye'nin pozisyonu çok önemli ve ilerideki kazanımının rengini belirliyor.
Anlaşılan şu ki; Türkiye, kendine has yeni ittifaklar ve planlar kurgulamaktadır ve bunu yaparken "ABD merkezli sorulara nasıl cevap vereceğim" konumunda değildir. Aksine şu anda Türkiye çok özgüven içerisinde hareket ettiği için, bunun sonucunu da muhakkak ki alacaktır.
Körfez ülkeleri için Türkiye'nin giderek artan değeri, eğilimlerden anlaşılıyor. Burada Erdoğan faktörünün nasıl bir güç olduğunu da idrak etmekteyiz.
İşte bu nedenle, en zor tarihi dönemimizde, Erdoğan faktörüne dayanarak fazlasıyla ileri gitmek mümkündür.
Dünyadaki para akışını iyi analiz eden ekonomistlerin öngörülerine de baktığımızda, önümüzdeki Amerika-Çinarasındaki para kavgasının genel ekonomik akışa etkisi olduğu gibi, bundan zarar ve yarar görenlerin de masadaki yerlerini pekiştireceği anlaşılmaktadır.
Türkiye'nin coğrafi ve potansiyeli açısından, giderek farklı ve uzun vadede kalıcı istikrar odağı olacağını, bu kanlı ve terörlü ortamdan bile görmemiz mümkündür.
Mesele zaten budur. "Böyle olmaz" dediğimiz dönemlerde, eğilimleri doğru okumak ve gidişatın rengine göre ülke menfaatlerini kalıcı kazanç odağına oturmak.
İşte bu durumu; terör olayları ve Suriye'deki operasyonlarımızla beraber aynı karede okuduğumuzda, anlamlı metin çıktığını okuyabiliyoruz.
Türkiye akıllı hamlelerle ve kendine has değerlerle gidişatını belirliyor. Bazen geriye, bazen ileriye adım atıyor. Bazen suskunlukla, bazen acil reflekslerle bir şeyler diyor.
Türkiye reelpolitik kafasıyla, hem de romantik tarihi varlığı ile bölgenin en önemli belirleyicisi yolunda. Bunu görerek yol haritası kuranlarla, bunu görerek köstek olanlar arasındaki bu kavgadan, yine de Türkiye kazanarak çıkacaktır. Türkiye'nin kazançlı çıkması ise, yeni süreçte İslam coğrafyasının yeni döneme girmesini tetikleyecek. Zaten bundan dolayıdırki;hem Türkiye, hem de onu engelleyenler durmuyor!