Doğu Akdeniz üzerinden sıkça yazılan, yorumlanan ve gerçeklere dayalı hakikatlere bakılınca, gelecekle ilgili adımlarımızı düşünmek zorunda olduğumuzu görmemek mümkün değil.
Kıbrıs'ın ne denli önem arz ettiğini asırlar önce gören ve anlayan ecdadın nasıl bir stratejik akıl ile olaya baktığını ve bu bakış açısı ile bugünkü stratejik hamlelerimizin altını oluşturduğunu da görmekteyiz.
Doğu Akdeniz'deki rezervler, muhtemel analizler, hatta ileriye yönelik Avrupa'nın 50 yıllık rezervleri konusundaki yorumlar ve hesaplamalar, tabii ki çok önemli. Lakin bundan daha da önemli bir mesele var ortada. Türkiye’nin bağımsız olarak var olduğu Akdeniz'deki hakimiyetinin, ilerideki hesaplamalarda oluşturacağı etki!
Tüm yeraltı zenginlikler, petrol, doğalgaz, su gibi hayati anlam taşıyan kaynaklara baktığınızda; Orta Doğu, Orta Asya ve bu coğrafyalardaki denizler, unvan olarak karşımıza çıkıyor. Orta Doğu'da bu nedenle asırlardır süren kavgalar, savaşlar ve ayaklanmalarla esas murad; Müslüman Türklerin etkisinde olan bölgelerin, İngiliz ve küresel aktörlerin eline geçmesini sağlamak! Orta Doğu'daki yönetimlerin değiştirilmesi; yeni gelenlerin de, geçmişten gelenlerin de küresel baskı ile oluşturulduğu açıktır. Darbeler ve idamlar, bunlar hepsi bilerek istenerek yapılan dizaynın sonucudur. "Özgürlükler, hürriyetler, tam bağımsızlıklar" gibi terimlerin, sadece terimlerde kalması ise açık gerçeklerdir. Orta Asya ve siyasi ambiyansı da aynen buna benzer, lakin farklı faktörlerle süslü parantez de durmakta! Hepsinin yerel sakini Müslümanlardır. Ya Türklerin coğrafyası ya da Arap-Kürt ve Fars bölgesi. Topyekûna baktığınızda, Müslümanların tarihi ve hukuki sınırlarındaki gerçekler! Türkiye’nin bu coğrafyadaki varlığı, geçmişten gelen etkisi, bu topraklardaki kadim devlet yapılarının ortadan kaldırılmasına yönelik asırlardır süren çabaların esas gayesinin "kimin hegemonik güç olması" sorusuna cevap arayışıdır.
Doğu Akdeniz’deki varlık; ne Orta Doğu'daki, ne Orta Asya'daki duruma benzemeyen durumu ortaya sunmakta! Türkiye; ilk defa ortada kimse olmadan, sadece kendisinin sınırları içerisinde enerji rezervlerine ulaşma fırsatı ile karşı karşıya.
İlk defa bir durum var ortada; ne Orta Asya'daki yönetimler ve oraya hakim olan Ruslarla, Orta Doğu'daki yönetimler ve oraya hakim olan ve olmaya çalışan güçlerle danışarak, konuşarak hareket etmeyecek bir alandan bahsediyoruz. Bunun nasıl bir siyasi gelecek vadettiğini görebilmenin ise önemli devlet geleneği aklı olduğunu da yazmadan geçemem.
Şimdi, Doğu Akdeniz bizim için "Türkiye’nin gelecek adımlarında başkaları ile konuşmadan alacağı kararlar" anlamı taşımakta. Burada varılacak her yeni nokta, Türkiye açısından tam bağımsız kararlar almasına açılan kapı olarak yorumlanmalıdır.
Dört adet sondaj gemisi ile meydan okumalar, serdengeçti bakış açısı ile dizayn edilmedi. Bu bir başarıdır. Ve cesaret, akıl, teknik ve birikim alt yapısını oluşturan sonuçtur.
Türkiye’nin Kıbrıs'a borularla uzattığı su yolunu, bir de devasa köprülerle karadan bağlanma projesi takip ederse, bu gerçekten "500 yıllık perspektifi oluşturma" anlamını taşıyacaktır.
Rusya, Kırım'a devasa bir köprü yolu ile bağlantısını oluşturdu. Hukuki tarafını yorumlamak değil meramım! "Zor, oyunu bozar" dönemindeyiz. Ne kadar fazla dayanırsak, ne kadar oyunlara fazla dirençle yaklaşırsak, ne kadar dışarıdaki oyunları içerideki birlikle göğüslersek, bu yolun sonu selamettir. Lakin içeride herkesin aynı şevkle aynı mefkûreyle olaya bakması şarttır. Küçük hesaplarla büyük hayaller gerçekleşmez! Büyük hayalleri olanların ise küçük hesapları olmaz. Tarih ise kimin hangi yolu tercih ettiğini not etmekte...