Sıcak gündemin bir parça dışına çıkmayı hedefleyen yazılara devam edelim. Sıkça İslam dünyasındaki yeri, konumu ve etkileri tartışılan bir ülkede, gerçekte tüm bunların nerede seyrettiğine soğukkanlı bakmanın yakın gelecek için önemli faydaları olabilir.
Türkiye’de belli bir yapı/anlayış, ısrarla ve inatla bu ülkenin sahip olduğu İslami tecrübeyi, değerleri ve bunların karşılığını görmezden geliyor. Bu kesimlerin farklı siyasi partiler, çatılar altında olmasının önemi yok. Aynı anlayışın farklı görüntüleri sadece.
Bir de bu tecrübeyi dikkate aldığını iddia edip, hatta kendisini tarihsel anlamda onun parçası sayanlar var ki, işler burada hayli karışıyor. Kuşkusuz Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyayı, siyasi sınırlarını unutarak kendi doğal sınırlarında ele alırsak, çok ciddi bir İslami tecrübeden söz etmek ve bunun farklı akımlarına rastlamak mümkün. Ancak kimin ne kadar bir geleneğin devamı olduğundan tutun, hangisinin ‘yeni’ olduğu, bu iddiaların nasıl bir zihin dünyasına ve pratiğe işaret ettiğini konuşmak hayli zor.
Ana akımlar üzerinden yapılacak konuşmaların, bu akımların devamı olanların parçalanmış görüntüsü; ya da olduğu halde olmamış gibi davrananların tavrı yüzünden iyice karmaşık hale geldiğini de ekleyelim.
***
Bir başka önemli nokta bu tecrübenin kimi zaman bir ‘model’ olarak anılıp Türkiye dışındaki ülkeler üzerindeki etkisinin tarif edilmesi. Türkiye’nin bir ‘model’ olmasına dair önermelerin niyeti, arayışı ve beklentisi bir kenara, sağlıklı bir tanıma dahi sahip olmaması dikkate değer.
Şurası çok açık. Türkiye’deki İslami tecrübe, siyasi boyutlarının yanı sıra diğer etkileri ve sonuçları itibarıyla, gerek uluslararası merkezler tarafından, gerekse geniş bir coğrafyada dikkatle ve yakından izleniyor. Bunun bir ‘model’ başlığı altında sunulmasının abartılı, hatta maksatlı olduğunu düşünenlerdenim.
Milli Nizam Partisi (MNP) ve Merhum Necmettin Erbakan eliyle başlayan akımın, İslami tecrübenin siyasi anlamda ana damarı olduğu söylenebilir. Aradan geçen yıllar bize şunu da söyledi. Hayli keskin bir kopuş yaşanmış gibi görünse de, Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, kısmen de olsa hala bu damardan besleniyor.
Bir de bu tecrübeyle yolu kesişen dini akım ve yapılar var. Şimdilerde Türkiye’de siyaset sahnesini etkileyen bu yapıların oluşturduğu birikimin, gerçekte nasıl bir yer kapladığını tam olarak göremiyoruz. Milli Görüş hareketinin aksine, bu yapıların siyaset üzerindeki hesapları, varlıkları, etkileri, ancak dolaylı yollarla gerçekleştiği için, böyle bir belirsizlikten söz ediyoruz. Bunun değişebileceğine dair işaretler de henüz çok cılız.
***
Muhtemelen ve de en kötüsü siyasi çekişmeler ve güç kavgası üzerinden yakın bir gelecekte az önce giriş yapmaya çalıştığım alanda ciddi çekişmeler ortaya çıkacak. Bunlar belki de meselenin özüyle hiç ilgisi olmayan başlıklar üzerinden devam edecek.
Daha kötüsü de var. Az önce kabaca ifade etmeye çalıştığım gerçeği, bir başka ifadeyle söylersek; Türkiye’deki İslami tecrübe, sahip olduğu birikimi sadece siyaset kulvarına boca ederek, tek boyutlu, cılız ve entelektüel derinlikten yoksun bir gelişimle yoluna devam ediyor. Bu tecrübeyi zenginleştirdiği iddiasındaki yapı ve akımların da aynı yolu tercih etmesi cidden düşündürücü.
Bunun Türkiye’ye ve İslam dünyasına yeni bir tecrübe, hatta abartıp model sunduğunu söyleyerek kendimizi kandırmayalım. Bildik, sıradan güç çekişmelerinin yeni bir perdesi, hepsi bu.