Türkiye, Suriye’de işlerin çığırından çıkmasına müsaade etmeyeceğini açıkladı. Özellikle ülkenin kuzeyinde PKK terör kamplarının oluşturulmasına ve bu örgütle bağlantılı bir oluşumun Suriye’den kopmasına engel olacağını ifade etti. Bunlar Türkiye’nin Suriye’deki kırmızı çizgileri.
Hatırlarsınız Türkiye’nin Irak’ta da kırmızı çizgileri vardı, ancak o çizgilerin tamamı aşıldı ve Türkiye hiçbir şey yapamadı. Yapamadı, çünkü buna ABD (ve İsrail) izin vermedi. İkinci olarak Türkiye’nin Kuzey Irak’taki ‘sert gücü’ (hard power) çok hantal ve yetersizdi. Türkiye bu bölgede yumuşak gücünü de, onu destekleyecek yeterli altyapısı bulunmadığından, kullanmakta zorlandı. Elbette Ankara’da parçalı bir iktidarın olması, hükümet ile ordu arasındaki gerilimler de hedeflere ulaşmayı zorlaştırdı.
Bu bağlamda Suriye’de ilk yapılacak iş Irak deneyiminden ders almaktır. Nedir bu dersler derseniz, öncelikle kırmızı çizgilerinizi sadece retorikle koruyamayacağınızı bileceksiniz. Bu nedenle Türkiye Suriye’de neye izin verecekse, neye de izin vermeyecekse bunları net bir şekilde muhataplarına hissettirmek zorundadır. Bunun yolu ise nadiren sözcüklerden geçer. Kısacası sert söylemler hedefe ulaşmayı kolaylaştırmayacağı gibi, düşmanlarınızın elinde meşrulaştırıcı bir araca da dönebilir.
Pazumuz güçlü mü?
İkinci olarak eğer sahada askeri ve siyasi hedefleriniz varsa buna göre askeri ve siyasi araçlarınızın da olması gerekir. Aksi takdirde diğer aktörlerin (ABD gibi) insafına kalırsınız. Irak’ta yaşanan aynen bu olmuştur. 2003’de tezkere TBMM’den geçmeyince ABD de Türkiye’nin Irak’a girmesine izin vermemiştir, Türkiye de bu duruma karşı hiçbir şey yapamamıştır. Yani bu iş güç meselesidir. Pazunuz kuvvetli değilse bilek güreşine oturmazsınız. Oturursanız yenilirsiniz.
Bir başka ülke yönetimine karşı düşmanca bir söylem benimsiyorsanız, hareketlerinizin de bununla uyumlu olması gerekir. Örneğin o ülkede rejim karşıtlarını silah ve maddi kaynaklarla desteklemeniz gerekir. Ayrıca o ülkede etnik, mezhepsel ve siyasal grupları hedefiniz doğrultusunda örgütlemeye çalışırsınız. En önemlisi bu gruplardan en az biri sizden yana olur, sizin çıkarlarınızı kendi çıkarı sayar. Bu bağlamda Türkiye kendisini Suriye’de bu gerekleri yerine getirip getirmediği konusunda sorgulamalıdır.
Özgür Suriye Ordusu Türkiye’den yeterli desteği alamadığını söylüyor. Ayrıca PKK’nın cirit attığı Suriye’de Türkiye’nin çıkarlarını savunacak bir grubun da henüz oluşmadığı anlaşılıyor. Oysa ki Suriye Arap dünyasında halkı Türkiye’ye en sıcak bakan ülkelerden biridir. Başka bir deyişle zemin Türkiye için son derece uygundur. Burada yapılması gereken iş daha çok Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ve diğer destekleyici gruplara düşüyor. Çünkü çağımızda tanklarla veya savaş uçaklarıyla ulaşılacak başarılar son derece sınırlıdır. Bunlar çoğu kez sadece destekleyici araçlar olabilir.
MİT değişmeli
MİT demişken hatırlatmakta fayda var, Irak başarısızlığının en önemli nedeni Kuzey Irak’ta neredeyse tüm faaliyetlerin MİT yerine askere bırakılması olmuştur. Ordu ne istihbarat yapabilmiş, ne de örtülü operasyonlarda başarılı olabilmiştir. MİT ise Irak’ta sadece bilgi toplamış, bu bilgiler de PKK hareketliliği ile sınırlı kalmıştır. Örgütün tepe yöneticilerini görüntülemeyi dahi başaran MİT, fotoğrafını çektiği kişileri etkisiz hale getirmeyi ise o dönem akıl edememiştir. Aynı anlayış Suriye’de de yaşanır ise bizler bol bol PKK fotoğrafları çeker, başka devletlerden ordumuzu Suriye içine sokması için izin isteriz. Bu bağlamda MİT hızla örtülü operasyonlar yapabilen, yerel unsurlar ile ittifaklar geliştirebilen bir yapılanmaya gitmek zorundadır. Eğer bunları yapamayacaksa Suriye’yi de unutmak gerekir.
Suriye’de ne yapılması gerektiği konusunda söylenecekler çok fazla. Ancak en önemlisi elinizdeki araçlara ve altyapıya göre hareket etmek, gücünüzü abartmamaktır. Gücünüzü abartırsanız en büyük felaketleri davet edersiniz. Gelecek yazılarda yapılması gerekenlere devam ederiz.