Başlıktaki ifade aziz dostum Mustafa Ruhi Şirin’e ait. O bunu “Üstün yetenekli çocukların eğitimi” için söylüyor. Eğitimi “Türkiye’nin geleceğini inşa” olarak değerlendiren, İslam dünyasının ana meselesinin “yetişmiş insan açığı” olduğu kanaatini taşıyan ve karınca kararınca bu konuda toplumda bir farkındalık oluşturmaya çalışan bendeniz için de, Türkiye’deki birim insanın en yüksek donanıma kavuşması dava - misyon - aşk ölçeğinde bir meseledir. Bu çerçeve içinde üstün yetenekli çocuk hadisesi, daha özel bir duyarlılığı gerekli kılıyor.
Mustafa Ruhi Şirin, aşkını paylaşacak insanlar arıyor ve tüm yürek kapılarını çalıyor, bir hayli malzeme gönderdi bu konuda. Yoğun gayretleri olmuş. Bir de günlüklerini gönderdi. 15 Aralık 2003’ten başlayıp, 25 Aralık 2014’e kadar devam eden ve bu alandaki gayretleri, ümitleri, ümit kırıklıklarını ihtiva eden günlükler. A4 olarak tam 58 sayfa.
Ben bugün burada, o günlüklerden küçük bir bölümünü sizlerle paylaşacağım. Umarım böylece “Üstün yetenekli çocukların eğitimi” konusunda sizlerin yüreğine de bir kıvılcım taşıyabilirim.
Gelin okuyalım:
“Üç uyurgezer var bu alanda: Devlet - Hükümet, üniversite, toplum. Kördüğümün merkezinde ise ehliyetsiz ve liyakatsiz olduğu kadar aymaz bir bürokrasi var. Bu üç uyur uyanmadan Türkiye’de yeteneklerin gelişimi üzerindeki sarmalı kaldırmak boş bir hayaldir.
Üstün yeteneklilerle 1960’a kadar çok sınırlı düzeyde ilgilenmiş bir ülkeyiz. 1963’ten itibaren özel sınıf uygulamasıyla başlangıç yapılmış, ancak sürdürülememiş. Üstün yetenekliler konusu, özel eğitim kapsamına giren engelli çocukların eğitimi ile aynı genel müdürlük şemsiyesi altında toplanmış. Henüz ülke ölçekli bir modelimiz de yok. Mevcut eğitim programında konular bilgi ve kavrama düzeyinde işlenir. Tamamlama ve destek programları da okul programlarının tekrarına dayanır. Üstün yeteneklilerin özel ihtiyaçlarını sağlamayan bu programın temel eksiği, öğretilen bilginin yaratıcılığı kullanmaya imkan vermemesidir. Bakanlık, bu ihtiyaca cevap verecek, öğrencilerin kendilerine özgün yeteneklerini fark ettirecek ve potansiyellerini en üst düzeyde geliştirmeye odaklanacak bir program hazırlanması gerektiğinin bile farkında değil.
“Nüfusumuzun içindeki armağanlı çocukları nitelikli bir duruma getirecek köklü bir dönüşüm projesine ihtiyacımız var. Şimdiye kadar ihmal ettiğimiz, bir kıyıya attığımız büyük yeteneklerden özür dileyerek işe başlamalıyız. Nasıl mı? Yeni bir başlangıç yaparak. Unuttuğumuz veya bize unutturulan bu alanı bir Türkiye ödevine dönüştürerek.”
.....
“Kimdir üstün yetenekli? İlahi mimarisine Allah’ın yetenek bağışladığı kişi mi? Bu yeteneği “marifete, hünere” dönüştüren kişi mi? Her ikisini bir arada bulunduran kişi elbette.”
......
“Türkiye’nin iyi bir başlangıç yapabilmesi için özerk bir kuruma ihtiyaç var: Türkiye Yeteneklerin Geliştirilmesi Kurumu..... Kurulacak yeni kurumun amacı ve işlevi ne olmalı? Yaygın ve örgün eğitimden önce ülkede doğan bütün çocukların yetenek tesbitini yapacak, çocukların gelişme ve büyüme evrelerine uygun eğitim programlarının ana felsefesini belirleyecek, standartlarını ortaya koyacak, eğitim ve koordinasyonu gerçekleştirecek, izleme-değerlendirme yapacak strateji geliştiren bir kurum.
........
“Armağanlı çocukları insanlığa kazandırma ülküsü hem bir insanlık davası, hem de peygamberlerin yolunda gitmektir. Yeryüzünde bundan daha büyük çocuk eğitimi ödevi var mı?
Modern dünyada, istidadın, dehanın, mucidin merkez üssü Batı. Bu, yalnızca yön olarak değil uygarlık olarak da öyle. Doğunun, kuzeyin, güneyin harika çocukları nerde? Bunu hatırlatmak bile tek başına bir değer, insanlığa ve medeniyet coğrafyamıza bir vefa borcu. Çocuklarımız ve gençlerimiz yapay uygarlığın pazarladığı deha hikayelerini okurken, bu hikayelerin yaşandığı zihniyet dünyasına göç de hız kesmeden sürüyor. Batı kompleksin temelleri ders kitaplarıyla atılıyor. bu öykünme süreci sonunda medeniyetimizin üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocuklar konusundaki düşüncesi de unutulmuş oluyor.
.......
“Ortam önemli. Armağanlı çocuğun kendini gerçekleştireceği iklim olmadan bir ülkenin istidat çıtasının yükselmesi imkansızdır.”
İşte böyle. Bilmem yüreğinize bir ateş - bir aşk taşıyabildim mi Mustafa Ruhi Şirin’den “Türkiye ödevi”ne ilişkin?