Doğru, Ortadoğu, diplomasi ve istihbarat dünyası açısından “bataklık” olarak adlandırılabilecek coğrafyadır. Bugün söylenenin yarın aksinin yapıldığı, dostlukların ve düşmanlıkların kaygan zeminde geliştiği, kendine has bir bölge... Örnek: Türkiye 2010 yılında İran’ın nükleer programının barışçı yönünü desteklemek amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yaptırım kararına “hayır” oyu kullandı, NATO yükümlülükleri çerçevesinde Kürecik’e radar istasyonu kurdurduğunda Tahran’dan “orayı vururuz” mesajı aldı. 2008’de Suriye-İsrail arasında arabuluculuk görevi yapacak ölçüde ilişkilere sahipti, bugünkü duruma felaket!.. Türkiye mi değişti, hayır. Mısır konusu ayrı bir konu.
Neden?..
Birincisi, bölge devletlerinde “kurumsallaşma” zayıf, kararlarını günü-birlik gelişmelere göre alıyor, gelişen olaylar çerçevesinde bu kararlarından kolay çark edebiliyorlar...
İkincisi, daha önemli: Ortadoğu’da bölgesel aktör olmaya hevesli ülkelerin Türkiye hariç tamamı, stratejilerini savaş ve gerginlik üzerine oturtmuş durumda, bir tek Türkiye’nin “bölgesel barış”tan çıkarı var!..
Gerginlik kime gerekli
İran’daki rejimin karakteri belli... Bünyesindeki sosyo-ekonomik ve siyasi rahatsızlıkları bastırabilmek için bir “dış düşmana” ihtiyacı var. Bu konuda, aynı zeminde en iyi anlaştığı ülke ise, İsrail... İsrail de, Batı dünyasından almak istediği destek için, “etrafı düşmanlarla çevrilmiş, koruma altında devlet” statüsünü sürdürmek zorunda... Suudi Arabistan ise, Batı gözündeki stratejik önemini, İran’a karşı kurulmuş Sünni Arap cephesinin liderliği ile pekiştirme gayreti içinde...
Bu tür bir denklemde Türkiye’nin yeri var mı? Yok!..
Aksine, Türkiye, gelişen sanayi alt yapısı, ihracat mallarındaki yükselen üretimi ile, çevresinde barış ikliminin olmasını arzu eden tek bölge aktörü...
Siyasi istikrar sağlanacak; petrol ve doğalgaz boru hatları bölgeden Avrupa’ya doğru Türkiye üzerinden uzanacak, sınırlar şeffaflaşacak, önce sermaye ve malların, devamında da insanların serbest dolaşımı sağlanacak, bölgesel ekonomik işbirlikleri, ortak yatırımların patlama yapmasının yolunu açacak, silahlanma ve savunma alanlarındaki kabarık bütçeler, sivil ekonomiye yönlendirilecek.
Türkiye açısından “barış ekonomisinin” sorunları sınırlarından başlıyor: Suriye ve Irak’ta savaş, İran üzerinde ambargo var. Düşünün, İsrail ile teknolojik işbirliğinin, Mısır’la organize sanayi bölgeleri yatırımlarının önüne duvarlar örülmüş durumda.
Bu durum, sürdürülemez
Bırakın Çukurova, Gaziantep, Şanlıurfa’yı bir kenara, onlar zaten bu durumdan darbeyi yemiş durumda, Kayseri, Konya, Eskişehir sanayi bölgelerinin, Antalya, Muğla turizm merkezlerinin gözü Ortadoğu’da sağlanacak istikrar ve barış ikliminde. O barış iklimi, aynı zamanda, “Kürt sorununun” siyasi çözümünde ana unsur olan sosyal-ekonomik gelişme programları için de gerekli. Böyle bir Türkiye, “savaş kışkırtıcısı” olabilir mi?
Ortadoğu’nun yaşamakta olduğu kaos ortamı, varlığını savaş ve çatışmada bulan güçler tarafından sürdürülebilir kimlik taşımıyor. Fakirliğe dayalı sosyal çöküş hızlandıkça kitlelerin talepleri de yükseliyor. Ruhani, Netanyahu, El-Sisi veya Kral Abdullah... Hatta Nasrallah (Hizbullah) veya Meşal (Hamas) bu duruma daha ne kadar dayanabilirler?..
Konu, sokaktaki insanın yaşam kalitesi olduğu anda, akan sular durur...
Suriye muhalefeti ile Beşar’ı Cenevre’ye taşıyan, Suriyeli çocukların artık açlıktan ölmeye başlaması değil mi?..
Avrupa ile yeni dönem
Alman Şansölye Merkel’in vetosunu kaldırmasından sonra Avrupa Birliği, 3 yıl aradan sonra böyle bir Türkiye ile masaya oturuyor. Varlığını savaşta değil barışta güçlendiren, demokratikleşme sürecinde kararlı Türkiye’nin “tipik bir Ortadoğulu olmadığını” gösteren önemli bir adım...
Türkiye ve Avrupa birbirlerinin kıymetini bilmek zorunda... Barışçı bir ülke olarak Türkiye’nin Avrupa istikrarına, çok kültürlü yeni Avrupa’yı yaratmaya çalışan AB kadrolarının da Türkiye’ye ihtiyacı var...
Türkiye’yi “ötekileştirmek”, Avrupa’da yükselen ırkçılığın, radikal sağ akımların ana hedefi... Türk demokrasisi, AB kriterleri ile sınıf atlayıp, bir üst lige çıkacak, bu tamam... Ama Avrupa da, bünyesinde büyüyen bir sorunun önünü, Türkiye sayesinde kesebilecek...
İlginç bir dönem yaşıyoruz...