Hükümet, Doğu ve Güneydoğu’da PKK terörü ile bugüne kadar görülmemiş çapta ve etkili bir mücadele veriyor. Bu mücadelenin devamı olarak Başbakan Sayın Yıldırım’ın ifadesiyle “gönül köprüleri” seferberliği başlatılıyor. Bunun hayal kırıklığı yaşatmaması çok önemli. Ama ondan daha önemli bir husus var.
Türkiye Doğu ve Güneydoğu’dan ibaret değil ve gönül köprüleri kurulması gerekenler sadece Kürt vatandaşlarımızın bir bölümü, özellikle HDP’ye oy vermiş vatandaşlarımız değil.
Alevi vatandaşlarımızın gönül kırıklığının da farkındayız. Kendilerini, “laik yaşam tarzını benimsemiş modern kesim” olarak gören büyük kitlenin de gönül kırıklıkları var. Belli medyanın onların hassasiyetleri üzerinden AK Parti’ye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı algı operasyonları yürüttüğü de bilinen bir şey.
Genelleme yaparsak, Muhterem Hayrettin Karaman’ın önceki gün Yeni Şafak’taki yazısındaki belirttiği gibi, “Bugün ülkemizde din, ahlak, kültür ve medeniyet anlayışı, inancı, yönelişi bakımından farklı iki kesim oluşmuştur ve bunların birbirine bakışı, ‘tahammül, adalet, hak ve hürriyet’ çerçevesinde birlikte yaşamaya karar vermiş insanların bakışı değildir. İşte bu yüzden de kucaklaşma vaki olamamaktadır. Çare; zihniyet ve tutum değişimidir, kanaat önderlerinin buna karar vermeleri ve eğitim sistemini buna göre yeniden kurmalarıdır.”
Evet, Türkiye’nin bugün en acil, en önemli meselesi budur. Mütedeyyin/muhafazakâr büyük kitle ile Batılı modern yaşam tarzını benimseyen diğer büyük kitle, birlikte yaşamanın zeminini inşa etmek zorundadır. Bu iki büyük kitlenin inatlaşma, dayatma, kuvvet kullanma yollarına tevessül etmesi bu ülkeye büyük zarar verir. Bunu yapanlar vebal altına girmekten kurtulamazlar.
Osman Ulagay birkaç sene önce bir kitap yazmış, “Türkiye kime kalacak?” diye sormuştu. Türkiye, bu iki kesimden hiçbirine kalamaz. Çünkü Türkiye hepimizin...
Birlikte yaşama zemini, zihniyet değişimi ile mümkündür. Bunun temel şartları şudur:
Bir, niyet halis olmalıdır. Birlikte yaşama konusunda samimiyet yoksa oyalama, kandırma, gizli hesaplar için istiyormuş gibi yapma, ileride daha büyük, daha derin fay hatları oluşturacaktır.
İki, bir zaruret hali var. Kimse kimseyi yenemez. Kimse kimseyi bu ülkeden süremez. Vatanı da bölemez. İşte ortak vatan, işte hepimiz... Kavga mı çözüm, sulh mü?
Üç, bir zaruret hali daha var. Türkiye’yi kendi eksenlerine bağlamak isteyen, bölgemizde kendi menfaat ve hesapları peşinde proje yürütün küresel güç odakları, aramızdaki ayrılıklardan yararlanıyorlar. Ayrılık zaafımızdan istifade ediyorlar. Onların hesaplarını boşa çıkartacak tek çaremiz, birlikte yaşama azmimiz ve kucaklaşmamızdır.
Dört, bu topraklarda tornadan çıkmış gibi tek tip insan imal edilemez. Kimse bütün bir toplumu kendi dünyasının nesilleri ile tek tipleştiremez. Ne hikmetli söz; zorla güzellik olmaz... Fikir ve ifade hürriyeti çerçevesinde davet etmeye, kendini anlatmaya evet, baskıya hayır. “En doğru, en haklı, en isabetli benim, herkeste kusur olabilir, bende kusur olmaz...” demekten vazgeçilmelidir. “Benim haklı olduğum taraflar var ama başkalarının da haklı olabileceğini kabullenmeliyim” demeden, birbirimizi dinleyemeyiz, anlayamayız, uzlaşamayız.
Yapılacak bellidir. Birlikte yaşama zemini inşa etmemizi sağlayacak bir eğitim sistemi. Demokrat, adaletli, hukukun üstünlüğünü ve insan onurunu gözeten, birbirine saygılı, hoşgörülü nesiller yetiştiren, üzerinde toplumsal mutabakat sağlayacağımız bir eğitim sistemi...
Ben buna varım diyenler bir adım öne çıksınlar...