Ermenistan’ın haksız ve hukuksuz bir şekilde Azerbaycan topraklarına ve sivillere saldırması üzerine yaşanan gelişmeler tüm boyutlarıyla ele alınıyor.
Bu boyutlardan bir tanesi CHP Genel Başkan Danışmanı’nın yaptığı açıklamalarla bir zihniyeti ortaya koymasıdır. Türkiye’nin Azerbaycan’a silah yardımı yaptığı ve cihatçılar gönderdiği yönündeki beyan siyasi bir skandal olmanın ötesinde CHP’li aktörlerin nasıl bir halet-i ruhiyeye savrulabileceğini gösteriyor.
AK Parti karşıtlığı ile Türkiye karşıtlığının birbirine karıştığı bu ruh hali bireysel ve fevri bir çıkış olmanın ötesinde anlamlar taşıyor. Öncelikle CHP’nin Suriye ve Libya bağlamında sergilediği tavırlara denk düşen bu tutum sistematik bir yaklaşımı yansıtıyor. Azerbaycan ve Türkiye’yi uluslararası kamuoyu önünde zor durma düşürme çabası MİT tırları operasyonundaki CHP duruşundan farklı değildir.
CHP MYK’sı düştükleri zor durumdan kurtulmak için ‘Azerbaycan’ın yanındayız’ türü bir açıklamayla zevahiri kurtarmaya çalıştı.
Emekli büyükelçinin AK Parti ile Türkiye Cumhuriyetini birbirinden ayıramaması düşünülemez. AK Parti’ye siyaseten karşı olmak başka bir şeydir, hükümetin milli hassasiyet taşıyan konulardaki politikalarına karşı olmak başka bir şeydir, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgesel çıkar ve hassasiyetlerine ters düşmek daha başka bir şeydir. CHP Genel Başkan Danışmanı AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı yapıyormuş gibi görünüyor ama Türkiye’nin duruşunu hedefe koyuyor.
Okurlarımız için şu uygulamayı hatırlatmak isterim: Eskiden beri devam eden bir uygulamaya göre Dış İşleri Bakanları, Başbakanlar, Meclis Başkanları ve Cumhurbaşkanları makamlarında Dışişleriyle koordinasyonu sağlayacak bir büyükelçi veya diplomat bulunur. Dışişleri Danışmanı, Özel Kalem Müdürü, Protokol Müdürü gibi pozisyonlarda görev alan Dışişleri bürokratları siyasi iktidarla ve liderlerle birlikte çalışırlar. Bugün Dışişlerinden emekli olan birçok bürokrat Demirel, Özal, Ecevit gibi liderlerle çok yakın mesai arkadaşlığı yapmışlardır. Bu kişiler siyasi iktidarın, siyasi partinin, devlet kurumlarının ne anlam ifade ettiğini çok iyi bilirler, siyasetçilerle görev yaparlar ama siyasi parti mensubu değillerdir.
Devlet-siyaset-parti ayrımının ne anlam ifade ettiğini, hükümet ve devlet politikasının ne olduğunu çok iyi gören ve tecrübe eden bu büyükelçilerin CHP’de nükseden ve Türkiye karşıtlığı şeklinde tezahür eden noktaya savrulmaları beklenemez.
Böyle bir savrulma basiretsizlikten öte bir akıl tutulması olarak görülebilir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümeti Azerbaycan meselesinde milli bir duruşa sahiptir. Kıbrıs, Azerbaycan ve Filistin meselesi devlet geleneği içinde adeta bir milli dava olarak görülmüştür.
Türkiye-Azerbaycan ilişkisine bir dış göz, harici bir kişi, tabir caizse elalem gibi bakmak bir Türk siyasetçi için sorunlu bir konudur. Kimi HDP’liler gibi siyaset değil devlet endeksli muhalefet yaparak ülke aidiyetini bağlayıcı görmeyen siyasetçiler farklı angajmanlara girebilirler, ancak CHP gibi bir partinin bu noktaya düşmesi kendi açısından büyük sorun oluşturur.
Dış politikada milliliği önemsememek CHP’nin kurucu ilkelerine de terstir.
CHP’lilere düşen net olarak Azerbaycan’ın yanında Ermenistan’ın haksız uygulamalarının karşısında olmaktır.
PKK gibi Türkiye düşmanı örgütlerin Ermenistan’la gizli bir ittifak oluşturdukları görülüyor.
Doğu Akdeniz ve Libya’da kuyruk acısı olan Fransa ve Rusya Ermenistan’ı motive ediyor.
Biz CHP’li aktörlerin birçok konuda Türkiye’nin tarafını tutmak yerine karşı tarafı destekleyen tavırlarına alışığız, ancak Azerbaycanlı kardeşlerimiz böyle bir çarpıklığı anlamakta zorluk çekebilirler. Gerçek dostlar zor zamanlarda belli olur. Böyle zamanlarda sergilenen yanlış davranışlar kalıcı hasarlar verebilir.
Türkiye; devlet, hükümet ve millet olarak Azerbaycan konusunda çok nettir ve kardeşlik hukukunun gereğini samimiyetle yapmaktadır.
Bu kez CHP’nin sergileyeceği tavırlar sadece Türk kamuoyu tarafından değil, Azerbaycan toplumu tarafından da yakından izlenmektedir.