Dünya hızla silahlanıyor. Son verilere göre küresel askeri harcamalar 2018’de bir önceki yıla göre yüzde 2,6 arttı. ABD savunma alanında yaptığı harcamayı 649 milyar dolara yükseltti.
Silahlanma konusunda yarış var. Bu yarış Soğuk Savaş’ın en hararetli dönemlerini aratmıyor. Önemli fark küresel düzene Soğuk Savaş’taki kutuplaşmanın değil stratejik parçalanmanın hakim olması.
ABD’nin neden olduğu, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren derin bir küresel krizin içinden geçiyoruz. Washington birbiriyle ilintili üç şeyi yapmaya çalışıyor.
1. Yakın etki havzasına doğrudan müdahale ediyor. Bize uzak coğrafyalar olsa da Latin Amerika ülkelerinde geçtiğimiz dönemde sessiz sedasız iktidar değişimleri yaşandı. Bu değişimler ABD’nin stratejik vizyonuyla örtüşüyor. Venezuela’ya uygulanan ambargo soslu boğma girişimi, canlı yayında yaşanan küçük çaplı askeri kalkışma ABD’nin yakın çeperini boyunduruk altına alma ve kukla yöneticiler üzerinden kıtaya hakim olma çabasını yansıtıyor.
2. ABD Çin’i çevreleme stratejisi izliyor. Uzak Doğu Asya’daki askeri hareketlilik uzun bir süredir devam ediyor. Ancak daha önemlisi ABD-Çin ticaret savaşları. Bu savaş global şirket yöneticilerinin tutuklandığı hukuk dışı boyutlara ulaştı. Küresel ekonomi bu savaşın derin etkisini üstünde taşıyor.
3. ABD Orta Doğu’da tüm stratejisini İsrail’in güvenliğine odaklamış durumda. Amerikan dış politikası tarihinde hiç olmadığı kadar Tel Aviv’in ipoteği altına girmiş bulunuyor.
ABD’nin PKK ile ilişkisinin temelinde Tel Aviv’in çıkarları yatıyor. Adını koyalım: Suriye’nin kuzeyinde kurulacak bir terör koridoru İsrail projesidir ve Türkiye’yi içine hapsetme, Ankara etkisinin İsrail sınırlarına ulaşmasını engelleme amacı taşır. Trump’ın Suriye’den çekilme kararından artık vazgeçmesini sağlayan da yine İsrail’dir. Tel Aviv’in bu karardan duyduğu derin rahatsızlık, daha sonra yapılan açıklamalara yansımıştır. İsrail, Washington bürokrasisi ve Trump Ailesi üzerindeki etkisini kullanarak ABD’yi bu kararından vazgeçirmiştir.
ABD’nin Türkiye’nin alacağı S-400’lere karşı çıkmasının sebebi de İsrail odaklı dış politikadır. Türkiye’nin hava savunma sistemini güçlendirmesine kapalı kapılar ardında karşı çıkan başlıca ülke İsrail’dir. Doğu Akdeniz’de -önümüzdeki günlerde patlak vermesi beklenen- krizde bölge ülkelerini Türkiye’ye karşı örgütleyen ve bir şer cephesi kuran da yine İsrail’dir. İsrail’in hedefi Filistin’i parçalarken bölgesel güç dengesini kendi lehinde tutmak, çevre ülkeleri zayıflatmaktır.
İran’a yönelik ambargo da bu kapsamda devreye girmiştir. Ambargo 2 Mayıs’tan itibaren Türkiye’yi de kapsayacak bir boyutta işleme konacaktır. ABD geçtiğimiz ay devrim muhafızlarını terör örgütleri listesine almıştır. Beyaz Saray Müslüman kardeşleri de terör örgütleri listesine almaya hazırlanmaktadır. Bu İsrail-Suud-Birleşik Arap Emirlikleri üçlüsünün dayanışmasını artırmaya dönük bir hamledir. Türkiye’yi etkileyip etkilemeyeceği önümüzdeki dönemde anlaşılacaktır.
Tam da bu noktada terör örgütü DEAŞ’ın sözde emiri Bağdadi’nin yeniden ortaya çıkması yapbozun eksik parçasının tamamlanması anlamına gelir. DEAŞ’ın yeniden işlev kazanması bundan sonraki süreçte özellikle Türkiye ve Rusya’yı hedef alacağı yorumlarına yol açmaktadır. Tablo bu kadar açıkken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye İttifakı vurgusu oldukça yerinde bir hamledir ve herkesin buna dört elle sarılması gerekir.