Başta terör devleti İsrail'in medyası olmak üzere dünya medyasında Suriye'de kazanının Türkiye olduğu yazılıyor. Başkan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin gerek Suriye gerekse diğer mazlum coğrafyalarda 'kazanan' olmasının altında yatan sâik hasbîlik. Bir önceki yazımda Başkan Erdoğan'ın çıktığı Asya Turu'nda gördüğü alâkayı yazmıştım. Bunlar durup dururken olacak işler değil. Dünya çapında insanlığa dair umutlar tükenmişken Türkiye dünyaya insanlığın kazanacağını gösterdi. Hatırlarsanız Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Erdoğan seçimi kaybetmek pahasına Türkiye'ye sığınan Suriyelileri geri göndermeyeceğini söylemişti. Bu tavrı kendi tabanından bile tepki görmüştü ama o insanlıktan geri adım atmadı. İşte kazanan bu asil tavırdı. Bunu ne terör devleti ne de onu destekleyen emperyalist devletler anlayamaz.
Çarşamba günü Ankara'da yapılan "Suriye'nin Güvenliğinde Türkiye'nin İstikrarlaştırıcı Gücü Paneli"ne katıldım. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen panelde Türkiye'nin Suriye'de izlediği siyasetin nasıl insanlığın zaferi olarak taçlandığı konuşuldu.
Panelin açılışında konuşan İletişim Başkanı Fahrettin Altun Türkiye ile diğer ülkelerin arasındaki farkı şu sözlerle ortaya koydu: "Tarih, Suriye konusunda Türkiye'nin haklılığını bütün dünyaya ispat etmiştir. Son 13 yılda Suriye'de yaşanan zulüm küresel güç odaklarının hem acziyetini hem de fırsatçılığını ortaya koymuştur. Bu süreçte, sözüm ona birçok gelişmiş ülke ve uluslararası aktör Suriye'deki krizin çözümüne katkıda bulunmak şöyle dursun, vekalet savaşları aracılığıyla krizin derinleşmesine hizmet etmiştir. İnsani yardım noktasında, yerlerinden, yurtlarından, vatanlarından edilen milyonlarca Suriyelinin acılarını dindirmek bir yana, onlara kapılarını kapatmak için her türden insanlık dışı yönteme başvurmuşlardır. Ne yazık ki pek çok Batılı komşumuz, yüksek duvarlar arkasına saklanmayı, dikenli tel örgülerin arkasında huzur aramayı tercih etti. Ne evlatlarının minik cansız bedenlerine sarılan annelerin, babaların feryatları ne hapishanelerden yansıyan işkence görüntüleri ne de masum çocukların gözyaşları, maalesef birilerini harekete geçirmeye yetmedi. Bir yandan uluslararası terör örgütleriyle mücadele ederken, diğer yandan milyonlarca insana kucağımızı açtık. İnsani dış politika anlayışımızla 2011'den itibaren Suriye'de vicdanın en büyük temsilcisi olduk. AFAD, Kızılay, TİKA gibi kurumlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımızla hem ülkemizde misafir ettiğimiz hem de sınırın ötesinde bulunan Suriyeli kardeşlerimizin hep yanında olduk."
Türkiye sadece insani yardım yapmadı. Mazlumlar aleyhindeki küresel algı operasyonlarına karşı da mücadele etti. Fahrettin Altun başkanlığındaki İletişim Başkanlığı bünyesindeki Dezenformasyonla Mücadele Merkezi ile algı operasyonlarını anında bertaraf ederken Uluslararası Medya Koordinatörlüğü ile de mazlumların seslerinin dünya çapında duyurulmasına vesile oldu. Savaşın en büyüğü medya üzerinden yapılıyor ve bu cephede güçlü olan sahada da muzaffer oluyor. Bu manada İletişim Başkanlığı muhkem bir kale.
İletişim Başkanlığı bir de kitap yayımladı. Kitabın adı "Recep Tayyip Erdoğan'ın Barış Diplomasisi: Suriye Örneği". Kitap Türkçe, Arapça ve İngilizce hazırlanmış. Türkiye'nin dünyaya emsal olacak siyasetini anlatacak bu tür çalışmalar daha da çoğalmalı ki insanlığa dair umutlar hiç sönmesin.