Bu yazıyı Galler’de, Sayın Cumhurbaşkanımız himayelerinde NATO zirvesi için otelden yola çıkmadan yazıyorum. Dünya kavramları sorguluyor ve Türkiye’de ortaya konan liderlik -atılan adımlar Türkiye’yi YENİ DENKLEM’de farklı bir noktaya taşıyor... YENİ TÜRKİYE gerçeğini özellikle küresel siyasi hayatın her karesinde hissetmek mümkün... Yeni GÜÇLÜ BÜYÜK TÜRKİYE ve bu yolu açan LİDERLİK her alanda hissediliyor...
Sevgili dostlar, son 12 yılda her alanda önemli yol alan Türkiye’de, bu gidişi engellemek isteyenlerin ilk hedefleri net olarak görülebilir: güvenlik-özgürlük dengesini bozmak ve sağlıklı bir toplumsal yapı kurma yolunda ilerleyen ülkenin dengesini sarsarak, istedikleri noktaya çekmek”...
Sevgili dostlar, konuyu biraz daha açalım ve “Türkiye özelinden Dünya geneline “geçelim... 2001-11 Eylül saldırısı “yeni dünya düzenine” geçen modern toplum yapısı içinde bir soruyu öne çıkardı; güvenlik mi yoksa özgürlük mü ? YENİ DÜZEN içinde özellikle Türkiye gibi “lider olma potansiyeli” olan ülkelerde, “ana paradigmanın” sokak olaylarıyla “kaotik yapıya” çekilmeye çalışılması da ayrıca sorgulanması gereken bir durum!
Sevgili dostlarım, gelişen teknoloji ve bu sayede hızla küreselleşen dünya zorlanan dinamiklerle birlikte bazı ülkelerde hatta ekonomik olarak ilk 5 içinde olan devletlerde, “Orwell’in kafasındaki dünyanın” kurulmasına yol açarken, artan saldırılar ve aynı oranda şiddetlenen terör dalgaları da “insanlığı” daha fazla güvenlik aramaya itti. Aslında tarih boyunca oluşan sosyal-siyasal-ekonomik tezlere baktığmızda “güvende olma” duygusu içinde birbirine yaklaşan veya güvende olamamanın verdiği huzursuzluk içinde birbirine saldırmayı seçen toplumlar gördük. Sistem her zaman tez-antitez arasında şekillendi ve arada kalanlar gerçeği fazla sorgulayamadan “güvenlik” arayışına düşerek veya sistemi kuranlar-şekillendirenler tarafından itilerek bu “diyalektik yapının” içine düştüler.
Bu noktada yeniden YENİ DÜNYA DÜZENİ içinde ana oyunculardan biri olma yolunda ilerleyen Türkiye’den örnek vermek istiyorum. Bir önceki dünya düzeni çift kutuplu olarak kuruldu ve Amerika’nın karşısında konumlanan Sovyetler Birliği dünya insanını tez-antitez arasında “yerini seçmeye” itti ! Türkiye de kendini yaratılan bu diyalektik içinde genele kaptıran ülkelerden biriydi ve “Sovyet tehlikesinin abartıldığı” bir yapı içinde Batı Blokuna doğru “anlamsız ve kontrolsüz” bir şekilde itildiğini gördük, yaşadık. NATO’nun en büyük ikinci ordusunu kurmak ve Sovyet tanklarına karşı durmak zorunda hisseden Türkiye, ekonomik gelişme yolunda kullanması gereken kaynaklarını abartılan bir korku içinde, gerçekleri sorgulayamadan “silahlanma” yolunda harcadı. Sonra bir sabah kalktık ki; diyalektik yapı çökmüş ve “Sovyet tehditi” anlamsızlaşmış. Bir not daha düşeyim; Türkiye’yi işgal edeceği iddia edilen Kızıl Ordu, Çeçenistan’da bile başarılı olamadı. O zaman soralım; kim, kimler bizi bu yola soktu, korkuttu ve eski dünya düzeni içinde “güvenlik algılamasını” abartarak özgürlük dinamiğine darbe vurdu ! 1960, 1980 darbeleri ve 28 Şubat sürecini de bu bakuş açısıyla yeniden ele almakta yarar var !
Bu tespitler sonrası izninizle gelelim yakın tarihe...
1989 sonrası çöken “eski dünya düzeni” yerine yenisi gerekiyordu ve aranan “paradigma” 2001 sonrası oluştu. Yeni denklemde Amerika super güç ve karşısında konumlandırılan ve gücü yine abartılan “Ortadoğu kaynaklı İslami terör” algılaması vardı. Süper güç-Terör arasında aynen ABD-RUSYA arasında olduğu gibi bir seçim yapmak gerekiyorsu ve bu seçim sırasında siyasal-sosyal-ekonomik dinamikler yeniden şekillendi...
Sevgili dostlar, özgürlük-güvenlik dengesi insanın doğasında olan, bilinç ve bilinçaltı dinamiklerimize kadar işlemiş ve insanoğlu varoldukça “sorgulanmaya” devam “edecek bütünsel bir kavram. Aslında birey düzeyinden toplumsal bilince kadar her düzeyde devam eden bir sorgulama, bir çatışma... “Doğru denklem” nasıl bir oranda oluşmalı veya nasıl bir sentez oluşmalı sorularına da verilecek kesin bir cevap yok. Denge, tam olarak optimal noktada oluşmaz ise ortaya “ikisinden birini abartmış hastalıklı toplumlar” çıkabilir. Bu noktada en önemli görev topluma yön veren mekanizmalara ve alt dinamiklere yön veren düşüncelerimizi şekillendiren toplum önderlerine düşüyor.
Son olarak; insanoğlu dünya üzerinde yürümeye başladığı günden itibaren “güvenlik arayışına” girmiş, doğaya karşı savaşında ve kalabalık yaşama geçtiği andan itibaren de güvenlik-özgürlük dengesini sağlamaya çalışmıştır...Güvenlik-özgürlük dengemizin, sokakların yakılarak bozulmaya zorlandığı bir dönemden geçerken; “optimal noktayı” bulmak, dünya halklarına mal etmek ve sağlıklı sosyal yapılar kurmak hedefimizin oynanan her türlü oyuna rağmen devam etmesi gerektiğinin ve edeceğinin de altını çizerek bitirmek istiyorum...NE YAPILIRSA YAPILSIN; TÜRKİYE DÜZEN VE DENGESİ İLE DÜNYA DENKLEMİNE ÖRNEK OLACAK VE YOLUNA DEVAM EDECEK ! NATO sorgulaması yapılan bir dünyada daha sorulacak çok soru var !
Önemli not:Güçlenen ve değişen Rusya gerçeği NATO’nun tanımı ve önemini değiştirecektir....Sorgulamaya devam edeceğiz...