Bir ülkenin seçilmiş Başbakanı sokak-yargı-medya darbeleri ile düşürülmeye çalışılıyorsa”
“Millet İradesi yok sayılarak; ÜLKE, YERLEŞİK DÜZEN ve UZANTILARI tarafından gasp edilmeye çalışılıyorsa”
“Bir Genelkurmay Başkanı terör örgütü lideri olarak yargılanırsa hepimizin vicdanı bundan yara alır”...
Bu cümleler başta SEÇİLMİŞLER olmak üzere son dönemde birçok siyasetçi, akademisyen ve kamuoyunda öne çıkan birçok isim tarafından farklı detaylarıyla telafuz edildi...
Peki kim saldırdı Türkiye’ye, MİLLİ İRADE’ye ve KURUMLARIMIZA...
Sevgili dostlar, kamuoyunun “bu soruyu” sormaya başladığı şu günlerde 2008 yılından bugüne ısrarla paylaştığım yazıyı yeniden bazı bölümleri ile ele almak ve bazı noktaların altını inatla yeniden çizmek istiyorum... BU YAZI SALDIRI ALTINDA BİR KURUMA sadece bir örnek! MİLLİ İRADE’ye yapılan saldırı çok daha büyük!
Başlamadan çok önemli bir detayı belirtmekte büük yarar var; Clinton döneminden itibaren ortaya çıkmaya başlayan ve 2001 krizi ile “yönetimi ele alan DERİN LOBİLER ve ülkelerdeki uzantıları, bugün Türkiye’de Seçilmiş Cumhurbaşkanımız SAYIN ERDOĞAN’ın, ABD’de Başkan Obama’nın da çok ciddi mücadele verdiği bir yapı. Aşağıdaki yazıda ABD diye gördüğünüz vurgular “Amerika’yi değil DERİN YAPILARI” işaret ediyor...
Bakalım 2008’den bugüne neyin altını çizmişiz, KURUMLARIMIZA neden saldırıldığını nasıl analiz etmişiz, ne demişiz, bazı bölümleri aynen paylaşıyorum;
“...TSK’ya kimler, neden saldırıyor ve ‘yıpratma kampanyası’ yürütüyor?
Adım adım gidelim... 1- Bill Clinton Mayıs 1997’de ‘Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi’ adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü ‘kendi çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin’, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar aldı; ‘...iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, yaşamsal çıkarlarımızdan biridir’... 2- Bölgedeki dinamiklerin değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de ‘Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK)’ değiştirdi ve ‘aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi’ gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında ‘Ortadoğu’da yerleşme’ derdini yavaş ortaya dökenlerin, ne yapmak istediğini ‘ilk algılayan yapı’ olma özelliğinden kaynaklanıyordu... 3- MASK’ın değişmesi bazı çevreleri rahatsız etti...Bu yapılar, TSK’nın ‘bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Ankara’dan alınmasından’ ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK’ın değiştirilmesi ‘eleştiriliyor’ ve şu ifade kullanılıyordu; ‘...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır’... 4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik özellikle DERİN KÜRESEL YAPILARIN raporlarında; ‘Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin’ küresel yapıların ana çıkarlarının’ bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu...5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük ‘finansal manipülasyonu’ ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet FİNANSAL-ENTELLEKTÜEL KAPASİTESİ yeterli olmadığı ve gerekli siyasi istikrarı gösteremediği için içeriden-dışarıdan atılan adımlar ile ‘pasifize’ edilip, ülke Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde attıkları adımlar ile eridi. Ve en önemlisi GÜÇLÜ BİR SİYASİ DURUŞ olmadığı için Türkiye’nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci başlatılmak istendi...6- Devlet düşmanı eski ‘bazı fraksiyon mensupları’, yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya saldırı da yerlerini alarak, DERİN PLAN içinde yer almak üzere harekete geçtiler...”
Sevgili dostlar, SALDIRI artık sadece Hükümet, TSK veya başka kurumlara değil! Saldırının şiddeti Türkiye adına çok ciddi bir noktaya geldi ve bence en önemlisi konu artık SİYASİ değil! Saldırı ekonomiden-siyasete her alanda DEVLET’i tehdit eden bir şekil aldı ve her geçen gün yeni bir “kol açarak” ilerlemeye çalışıyor... Bu konuda en önemli tespiti Sayın Cumhurbaşkanımız yaptı ve şöyle dedi; SALDIRI BANA DEĞİL, SALDIRI TÜRKİYE’ye, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne...
Çıkarım 1: Sorun “Hükümeti, TSK’yı ve/veya bazı kurumları” aşarak Türk DEVLETİ’nin varlığına yönelik bir durum haline geldi ve her Türk vatandaşı olanları net olarak idrak etmek zorunda !
Çıkarım 2: Milli İrade, Seçilmiş Cumhurbaşkanı, Seçilmiş Hükümetler, TSK başta olmak üzere kurumlarımız saldırı altındaysa ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu saldırıya karşı harekete geçmişse bu KARŞI DURUŞ’a destek olmak hepimizin görevidir.
Çıkarım 3: 2001 Eylül Saldırısı ile başlayan ve Amerikan Devleti dahil Türkiye CUMHURİYETİ ve birçok devlet, KÜRESEL YERLEŞİK YAPILANMA ve YEREL YERLEŞİK UZANTILARININ saldırısı altında ise bu gidişe DUR deme zamanı yerel ve küresel anlamda çoktan gelmiştir...Dünya kamuoyu bunu anlayacak ve idrak edecektir...
Çıkarım 4: 28 Şubat ve sonrası süreçler bu YERLEŞİK DÜZEN-YERLEŞİK MEDYA ÖRGÜTÜ ve PARALEL ÖRGÜT gibi uzantılarının senaryolarıdır ve başta yerleşik medya düzeni olmak üzere “dış bağlantılı” tüm bileşenleri her ne pahasına olursa olsun ortaya çıkarılacaktır...
Son söz: Ben hatırlattım, konuyu derin sorgulayanlar çok ama çok önemli çıkarımlar yapacaklardır... Kaldığımız yerden devam edeceğiz... Türkiye öyle şeyler öğrenecek ki; her Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı nasıl bir tuzağa çekildiğimizi, YILLARCA MİLLİ İRADEMİZİN NASIL GASP EDİLDİĞİNİ ve nelerin elimizden alınmaya çalışıldığını idrak edecek... YETER SÖZ MİLLETİN...