Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İlnur Çevik katıldığı bir televizyon programında, seçim sonrası yeni bir çözüm süreci başlayabileceğine dair değerlendirmelerde bulunmuş.. Bir anda Meksika dalgası gibi hareketlendi ortalık. Bir saniye sakin olup geçmişten bugüne bir değerlendirme yapalım mı?.. Evvela şu sorun kendinize; ‘Çözüm süreci dediğimiz şey ne ki?’ Böyle elma gibi, armut gibi bir şey mi?.. Bakın en basit haliyle söylemek gerekirse bu toprakların asli unsuru olan Kürtlerin sosyal, siyasal, kültürel, ve daha nice hakları yok sayılmıştı.. Çok açık bir baskı ortamı vardı Kürtlere yönelik.. Ret, imha, inkar, asimilasyon.. 2002’de AK Parti iktidarı ile birlikte önce OHAL kalktı peşinden yatırımlar teşvik edildi.. 2005’te Erdoğan’ın Diyarbakır konuşması ile o ‘süreç’ başladı ve hâlâ daha devam ediyor.. Ne demişti Erdoğan; “.. Kürt sorunu herkesten önce benim sorunumdur. Anayasal düzen dahilinde her sorunu, daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla çözeceğiz..” Şimdi geriye dönüp bir bakın.. ‘Kürt Sorunu’ diye tanımlayabileceğiniz bir sorun kaldı mı?.. Her şey dört dörtlük, mükemmel oldu’ kimse diyemez herhalde.. Fakat bugün; ‘..ret, inkar, imha ve asimilasyon..’ politikaları sadece mazide acı bir hatıra.. Erdoğan liderliğindeki devlet, senelerdir bölge insanını öldürerek ve onların acılarından beslenerek gücüne güç katan PKK terör örgütü ve onun tasmasını elinde tutan sahipleriyle elbette mücadeleye devam edecek.. Ama ‘Kürt Sorunu’ tanımı içinde ne varsa, geçen zaman içinde halloldu, eksik kalanlar da hallolmaya devam ediyor.. 90’larda ‘kürtçe klip çekeceğim’ dediği için Ahmet Kaya sürgünde ölmüştü.. Bugün devletin Kürtçe yayın yapan televizyon kanalı var.. Ha siz ‘çözüm’ adı altında PKK tahakkümünün bölgede sürmesini istiyorsanız, evet o iş geçti.. Fakat çözümden anladığınız sahici çözümse işte tam da o çözümün ortasındayız..
Cambazlık yapmaya kalkan inşaat firması kaybeder
Ekonominin lokomotifi olan inşaat sektöründe son dönemde yaşanan durgunluğun önüne geçmek için bir dizi önlem alındı.. Önce konut satışında KDV oranı yüzde 18'den 8'e çekildi.. Peşinden tapu harcında bir indirime gidildi.. Ardından bankalar kredi faizlerini 1’in altına çektiler.. Son olarak da inşaat firmaları yüzde 20’lik bir fiyat indirimi yaptı.. Şimdi ticaret zamanı.. İnşaat sahipleri yaptıkları evleri satamamaktan şikayetçiydi.. Vatandaş da ev sahibi olamamaktan... Bugün ev almak için en uygun zaman gibi görünüyor. Eğer inşaat firmaları etmez-değmez lokasyonlarda kötü işçilik ve ucuz malzeme ile yapılmış evlerine saray fiyatı istemeye devam ederse bundan uzun vadede kaybeden kendileri olacak. Bakın yüzde 20 indirim demek, 500 bin liralık evin 400 bin liraya düşmesi demek.. Fakat eve bakıyorsunuz aslında 400 bin lira edecek bir ev de değil ki!.. Rakamlar zaten manipülatif biçimde şişirilmiş vaktiyle.. O şişik rakamlar üzerinden hangi indirimi yaparsanız yapın gerçekçi seviyeye bir türlü düşmüyor. Gerçekçi seviyeyi söyleyeyim. Herkes 10 yıllık kiranın nominal tutarı diye kaba bir hesap yapar ev için. Oysa gerçek o değil. O da kiralarla oynayarak değiştirilmiş olabilir. Bazen hiç olmayacak, kümes gibi evlere 1.000 TL kira ödendiğini duyuyoruz. Akıl alır gibi değil. Gerçekçi değer, arsa payı + inşaat maliyetleri.. Bunun üzerine hangi parayı koyarsan koy kâr oluyor.. Ev denize bakıyor diye maliyeti 100 bin lira daha artmıyor yani. Ya da cadde görüyor diye arsa payı, aynı binadaki orman manzaralı evden daha düşük değil. Son söz. Fırsat bu fırsat. Herkes elinden geleni yapıyor. Cambazlık yapmaya kalkan, kendine yapar.