Seçimlerden sonra, haber programlarını dinleyip, köşe yazılarını okudukça, bu yorum ve yazıların kimi sahipleriyle, sanki apayrı dünyalarda yaşıyor gibi hissettim kendimi.
Bir kere ‘milli irade tecelli etti’, ‘sandıktan halk iradesi’ çıktı gibi ifadelere kendimi çok zorlasam da katılmam mümkün değil. Katılırsam, partime ve bana oy veren seçmenime ihanet ederim. En iyi o seçmen bilir, sandığa nasıl büyük bir korku içinde gidip oy kullandığını. .Mardin’de ve başka illerin bir çok ilçesinde açık oy kullanıldı. Doğu’da seçmen iradesi yok sayıldı. Silahların ve baskıların gölgesinde bir seçim yaşadık. Bu rejimin nasıl işlediğine dair bilgi, belge ve olayları tek tek anlatacak ve bir rapor halinde kamuoyuyla paylaşacağız.
Bu siyasi ve ‘askeri’ rejime rağmen, birileri, bütün bunlar, oyların HDP’ye akmasına yetmeyebilir diye düşünmüş olmalı ki, Diyarbakır’da HDP mitinginde bombaları patlattılar ve bu patlayan bombalar, AK Parti oylarının 24 saatte bölgede neredeyse taban yapmasına yol açtı. Bombalar patladıktan bir iki saat sonra Diyarbakır 2. Sıra milletvekili adayımız, Salim Ensarioğlu’nu aradım. Durum nedir diye sordum. Salim Bey, seçimi kaybettik, çünkü bu bombalardan sonra dibe vurduk dedi. O bombaların aynı etkiyi bütün bölgede yaptığına ise hiç şüphe yok.
AK Parti’nin Kürt seçmenden arzu ettiği oyu alamamasının başka sebepleri var elbette. O sebepleri konuşacak, tartışacak ve dersler çıkaracağız. Ama seçimlere eşit koşullarda girmediğimizi, bir tarafın meşru olmayan her türlü yol ve aracı denediğini görmezlikten gelemeyiz. Bölgede yaşanan seçim ortamı, bu yüzden işte, milli iradenin,sandığa yansımasını imkansız kıldı.
Erken seçim tartışmaları yapılıyor, gerekirse ve bir çıkış yoluysa erken seçim, olur elbette. Ama bu seçeneği dillendirenlere şunu söylemek isterim, Türkiye bugün koalisyonu konuşuyorsa bu, Doğu ve Güneydoğu’da, PKK/HDP’nin kurduğu olağanüstü koşulların bir sonucudur. Bu ‘olağanüstü hal’ değişip normalleşmedikçe, PKK silahlı güçlerini sınırlarımızın dışına çekmedikçe, her hafta bir seçim yapsanız, sonuç değişmeyecektir.
Kürt seçmene öyle bir oyun oynandı ki, bu seçmen, kendi ayağına kurşun sıktı. Çözüm sürecinin mimarı bir partiye ve liderine, ağır ve telafisi oldukça zor bir siyasi fatura ödetti.
AK Parti’nin Diyarbakır’dan Hakkari’ye kadar uzanan bir bölgede ya hiç milletvekili çıkarmaması veya birer milletvekilliğiyle temsil edilmesi, cumhuriyet tarihi boyunca eşine rastlanan bir durum değil. Siyasi kopuşlar böyle başlar ve siyasi önlem alınmazsa devam eder. Bu siyasi kopuşun HDP’yle doldurulabileceğine, ya da doldurulduğuna inananlar çok sürmeyecek, yanıldıklarını görecekler.
HDP’li bir vekil daha şimdiden, koruculara seslenirken, ‘defolup gideceksiniz’ diyor. Kimin hakkı var başkalarını bu topraklardan kovmaya? Bu söz sadece koruculara söylenmiş bir söz değildir. Bölgede HDP’yi desteklemeyen herkese söylenmiş bir sözdür.
Türkiye bugün koalisyonu konuşuyor, ve Türkiye’nin bir bölgesinde neredeyse tek partili bir sistemin doğduğuna tanık olunuyorsa, bu uluslar arası güçlerin, çözüm sürecini bir milli proje olarak hayata geçiren Türkiye’ye ödettikleri fatura nedeniyledir. Bir çeşit cezalandırmadır.
Suriye’de silahla yapılan Türkiye’de sandık yoluyla yapıldı.
Esat bugünkü iktidarını PYD’ye borçludur. Suriye’de ayaklanma başladığında, PYD, Kürtler’i devrimin içinden çekip çıkardı, bunun karşılığında Esat PYD’ye Rojava’yı teslim etti.
Suriye’de yaşananın bir benzeri Türkiye’de yaşandı. HDP kullanılarak, statükocuların önü açıldı. Suriye Kürtleri’ni devrimden koparanlar, Türkiye’de çözüm sürecinden koparıp, statükocu güçlerin yanına ittiler, hatta bu güçlerin öncüsü yaptılar.
Ama boşuna heveslenmesinler, Türkiye güçlü bir ülke, bu kuşatmayı da yarmasını bilecektir elbette.