Elimde bir kitap var, arkasında önemli bir not var: “...Orwell haklıydı. Gelecekte üç büyük dünya gücü olacak ve bunların arasındaki birlik ve rekabete göre bunların pozisyonu değişirken, barıştan bahsetmek mümkün olmayacak...”
Sevgili dostlar, bu notu düşenler bana göre “3 büyük merkez” konusunda haklıydılar ama notun devamında çok önemli bir detayı atlamışlardı; Avrupa Birliği yeni dünya düzeninde ana merkez olamayacak, bu şansı ıskalayacak ve bu denklem içinde “Doğu-Batı, Türk-İslam” veya nasıl adlandırırsanız adlandırın, bu sentezi yapabilen Türkiye bu şansı yakalayacak... Evet, yanlış okumadınız, son 5 yılda yaşanan bütün gelişimin ardında “Türkiye’nin bu şansı yakalaması” ve yeni dünya düzeni içinde ana merkezlerden biri olma yoluna girmesi var...
Sevgili dostlar, bu noktada soralım; Türkiye bu gerçeğin devlet-toplum bütününde gerçekten bilincinde mi? Ana sorun da burada yatıyor; siyasi otorite gerçeği fark edip uzun süredir AB politikasını gerekli noktaya çekip-AB OYUNLARINI bozarken, AB hala aynı Türkiye algılaması ile devam etmeyi deniyor... Oyun çok açık olmasına rağmen Avrupa’dan tamamen kopmamız gerçeğinin Türk halkı ve kamuoyuyla paylaşılması henüz o kadar kolay değil. İçeride bunun ortaya net olarak konamamasının sebebi de çok açık; birileri sürekli “Avrupa’dan koptuk doğuya doğru sürükleniyoruz” tezini pompalıyor. Bu birilerinin bir kısmı bilinçli olarak Avrupa uzantısı şeklinde bu görevi icra ediyor, bazıları da konudan tamamen habersiz bilinçsiz bir politika güdüyorlar. Gerçek ortaya çıktıkça daha açık şekilde konuşulur hale gelecek!
Sevgili dostlar, 2001 krizinden bugüne net olarak “Avrupa’nın parçalanacağı, çökeceği ve asla birlik olamadan projenin biteceği” tezimi savunuyorum. Yazılarım arşivlerde duruyor. Bugün bunu görmek ve savunmak zor değil. Şimdi bir adım ileri gitmemiz ve Türkiye’nin çöken Avrupa yerine küresel düzenin içinde yerini alması gerektiğini görmemiz gerekli. Net olarak şunu iddia ediyorum; yeni dünya düzeni içinde üç ana eksen olacak: 1- Amerika, 2- Türkiye- (Avrupa’dan koparak Türkiye’ye eklemlenecekler), Orta Asya-Ortadoğu’dan Türkiye periferisine katılacaklar, 3- Çin-Hindistan-İran...
Burada en önemli soru; Rusya nerede yerini alacak. Türkiye ile “Türki devletler ve Ortodoks bir bağ üzerinden yeni bir sentez mi” oluşturmayı deneyecek yoksa Çin tarafında mı bir yer seçecek? Avrupa’nın daha doğrusu AB PROJESİNİN dağıldığı durumda; “Türkiye-Yunanistan-Rusya arasında Ortodoks bir açılım denenebilir mi detayı da çok önemli!
Sonuç: Türkiye, devlet kademesinden başlayarak, toplumun en küçük hücresine kadar şu gerçeği çok iyi anlamalı ve sindirmeli; Türk Devleti ile Avrupa Birliği ilişkisi bu şekilde “bizi oyaladıklarını sandıkları” düzlemde devam edemez! Bu yolda Türkiye AB üyesi olamaz! Türkiye, tarihsel gerçekleri-coğrafyası-etnik-sosyal yapısı-manevi değerleri ve yeni dünya düzeni içindeki konumuyla Avrupa’nın alternatifi-rakibidir! Yeni küresel düzen içinde oluşan “3 merkezden biri olmaya en güçlü adaydan” biridir ve AVRUPA gibi biten bir yapı içinde kendini harcamadan-harcatmadan acilen gerekeni yapmalıdır!
Son söz: Türkiye süratle Avrupa ile bağlarını sorgulamalı ve AB’nin kandırma politikasını devam ettirmesi halinde gereğini yaparak bütün dünya kamuoyuna “Avrupa’nın kötü kaderinin” bir parçası olmadığı mesajını çok net vermelidir! Avrupa’nın bu oyuna devam etmesi halinde AB projesi ile “kopmak” Türkiye’yi olumsuz etkilemez tam tersi çöken bir yapının parçası olmadığını ortaya koymak olumlu bir etki yaratacaktır. Bir sonraki adım Türkiye’nin AB’nin yerini alacak ana yapı olduğunun toplumsal idrakini sağlamak ve devlet eliyle bu yola girmek ve gereğini yapmak olacaktır. Önümüzdeki günler bin yılların fırsatını bize verecek hem de oynanan her türlü oyuna rağmen verecek! Bu yüzyıllık fırsatı lütfen ama lütfen kullanalım!