Evet, dün, 4 Ağustos, 1908-1918 arasındaki ve bizim yakın tarihimizin en hassas döneminde, kendisi de 27 -37 yaşları arasındayken 10 yıl boyunca çok etkili bir simâ olan Enver Paşa'nın Türkistan yaylalarında 'Bolşevik / komünist' Rus askerleri eliyle öldürülüşünün 100. yıldönümüydü.
Bu konuya, 3 Ağustos Çarşamba günü değinmiş, devamını bugünkü yazımıza bırakmıştık.
Önce şu hususu bilhassa belirtmeliyiz ki, 110 yıl öncelerde, 10 yıl boyunca 'Kahraman-ı Hürriyet' diye baştâcı edilen ve 6-7 yıl kadar kadar da, (Başkumandanlık sıfatı Padişah'ın uhdesinde olduğundan) ordularımıza 'Başkumandan Vekili' (gerçekte ise, fiilen Başkomutanlık yapan) Enver Paşa'nın, 4 Ağustos 1922'de dünya hayatına vedâ edişinin 100. yıldönümü diye, resmî ve zoraki anma törenlerine; küçücük çocukların bile, bir takım büst ve heykeller, resimler ve isimler önünde tapınma âyinlerini andıracak ilkellikler bu yıldönümünde de sergilensin demiyoruz; asla..
Ama, toplumumuzun hür düşünebilen her kesiminde ve bu arada, Silahlı Kuvvetler'de de o dönemin ve İttihad ve Terakkî Cemiyeti'nin bize neler getirdikleri ve götürdüklerini idrak edebilmemiz için Enver Paşa'nın bu 100. yıldönümü iyi bir fırsat olabilirdi. Çünkü, bu tarih, hatasıyla, sevabıyla, doğru ve yanlışıyla veya ihanetleriyle, zaferleriyle ve yenilgileriyle, istesek de- istemesek de, bizim geçmişimizdir ve gözümüzü kapamakla yok sayılamaz. Maksadımız, Enver Paşa'yı övmek veya yermek değil, Müslüman halkımızca verilen nice çetin mücadeleler sonunda, hem de kurtulmak adına, emperyalizmin kültürel ve siyasî pençesine nasıl düştüğümüzü de anlamaya çalışmaktır.
*
Konumuzun devamına girmeden; 28 Haziran 1914'de Avusturya- Macaristan İmparatorluğu'nun Veliahdi Franz Ferdinand ve hanımı Sofia'nın Saraybosna'da, bir Sırb şovenisti tarafından öldürülmeleri üzerine başlayan 1. Dünya Harbi'ne katılışımızı hatırlayalım. Savaşın 40 gün sonrasında, 10 Ağustos 1914 günü, Goeben ve Breslau adlı Alman zırhlı gemileri, peşlerindeki İngiliz gemilerinden kurtulabilmek için Çanakkale Boğazı'ndan giriş izni isteyince, Enver Paşa bu savaş gemilerinin 'Osmanlı hâkimiyet alanı'na alınmasını emretmişti. Bu gemiler Yavuz ve Midilli adıyla ve Osmanlı bayrağıyla Karadeniz'e açılıp, Rusya'nın Odesa limanını, Almanya'nın yanında yer almaya 28 Eylûl 1914'de karar verdikten bir ay sonra, 29 Ekim 1914 günü topa tutunca, fiilen de savaşa girmiştik.
Ama, Rusya'da 1917'de, Bolşevik/komünist devrimi gerçekleşmiş ve yeni rejim, savaştan çekildiğini açıklamıştı.
Osmanlı Devleti, Çanakkale ve Irak'ta Kut-ül Ammâre Muharebeleri'nde İngiliz emperyalizmine karşı büyük zaferler kazanmışsa da, 1918'de müttefiki olan Almanya'yla birlikte ağır bir yenilgiye uğramış ve 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi' (silâh terki) anlaşmasını imzalamış ve Hılâfet ve Saltanat merkezi (payitaht /başkent) İstanbul galib devletlerin işgaline uğramıştı.
Hemen ardından da başlarında Enver, Talât ve Cemal Paşa'lar başta olmak üzere İttihad ve Terakki'nin 8-10 kadar diğer önde gelen isimleri, galib devletlerin eline düşmemek için, 1 Kasım 1918 gecesi, bir Alman Denizaltısı'yla, Rusya'nın -şimdi Ukrayna'nın- Karadeniz'deki liman şehri olan Odesa'da karaya ayak basıyorlar, oradan da Almanya'ya gidiyorlardı.
*
Enver Paşa'nın, Anadolu'da verilmekte olan savaşa, Almanya'dan satın alınan silahları Rusya üzerinden göndermeye çalıştığını, Karabekir Paşa'ya yazdığı mektuptan anlıyoruz. Enver Paşa, 'Yeter ki paranız olsun, onların satmayacağı şey yoktur..' diyor.
Enver Paşa, oralarda nasıl bir mücadele verilebileceğinin zemin yoklaması için, Afganistan ve Türkistan'a gönderdiği Cemâl Paşa'ya henüz Almanya'dayken, 1919'da yazdığı mektubunda, geleceğe aid programını şöyle anlatmıştı:
'Şimdilik umûmî fikrim:
1- İslâm milletlerinin kurtarılması,
2- Hedefimiz müştereken, Avrupa emperyalist kapitalizmi olduğuna göre, sosyalistlerle teşrik-i mesaî..
3- Kurtarılan memleketlerin, idare-i dahiliyesinde (içişlerinde) esasât-ı diniyeye dokunmamak şartı ile sosyalizm prensiplerini kabul..
4- İslâm'ın kurtuluşu için, ihtilâl de dâhil olmak üzere , bütün tazyik vasıtalarının kullanılması..
5- Bu hususta, İslâm'dan gayri, mahkûm milletlerle de teşrik-i mesaî,
6- İslâm câmiası içinde her unsurun inkişafına müsaade etmek..
İşte şimdilik bu.. Bakalım, vaziyetin inkişafına göre nasıl hareket etmek lâzım gelecek?.' (Şevket Süreyya, Enver Paşa, C.3- sh. 493)
*
Bu arada, İngiliz emperyalizmine karşı ayakta durmaya çalışan Lenin liderliğindeki Bolşevik /komünist yönetimi, emperyalizme karşı 'Şark Milletlerinin Dayanışması' gibi yaldızlı laflar ediyorlardı ve Enver Paşa da Moskova'ya davet edilir..
Ancak, Almanya'dan Rusya'ya karadan gidilemiyordu. Sahte kimlikle bindiği bir küçük uçakla giderken uçağın yanlışlıkla Letonya'ya inmesi üzerine iki ay kadar tutuklanır ve sonra Berlin'e geri döner. Daha sonra bindiği iki ayrı küçük uçak da düşer ve Enver Paşa yaralanmadan kurtulur. Nihayet Moskova'ya vardığında da Lenin ve diğer Bolşevik liderlerle görüşür, ama, Anadolu'ya silah göndermek işi geçiştirilir; Karabekir Paşa'ya yazdığı mektubundaki deyimiyle, 'sallar'lar.
Sonra da, Yunanlılar Anadolu'ya saldırdığında Anadolu'ya geçmek istediğini, Karabekir ve M. Kemal Paşa'lara yazar. Ama, onlar onun gelmesine karşıdırlar. Karabekir, M. Kemal'e, 'Envercilik' cereyanının tehlikesinden söz eder.
Bu arada Karabekir Paşa, İsmet Paşa'ya hitaben ve (Zata Mahsustur..) kaydıyla, 26.5.1337 (1921) tarihli yazısında, Lazistan'da bir takım karışıklıklar çıkarma teşebbüsü olduğuna değinerek, bunları yapanların Enver'in yâverleri veya yakın çevreleri olduğuna değinilmekte ve nasıl bir tedbir alınacağını sormakta...
Fevzi Paşa da, 'Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi' sıfatıyla 29.5. 1337 tarihinde, 'Şark Cebhesi Komutanlığı'na gönderdiği yazıda, 'Enver Paşa'nın Moskova'dan gaybubet ettiği anlaşılmıştır. (...) Gerek kendi namına sahillerimize ve kara hudutlarına gelecek eşhasın ve gerekse , vürudu halinde bizzat Enver'in tevkıf olunarak sıkı bir inzibat altında doğruca Ankara'ya i'zâmı (gönderilmesi) lüzumunun alâkadar memurine, sûret-i mahremânede katiyyen ehemmiyetle tebliği' emrini veriyordu..
*
22.5.1337tarihli şifreli emirde ise, Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal imzasıyla ve (Çok aceledir, zata mahsustur) kaydıyla, Şark Cebhesi Komutanlığı'na şu bilgi verilmektedir:
'Enver Paşa'nın 14 Mayıs 1337'de, Fuad (Moskova'daki elçi Ali Fuad Cebesoy) Paşa'ya, 'Rusya dahilinde seyahat edeceğim' dedikten sonra, maksad ve istikamet-i hareketi meçhul bir seyahate çıktığı bildirilmektedir. Bu zatın karşınıza gelmesi veyahut tebdil-i nam ve kıyafet (isim ve kıyafet değişikliği) ederek Anadolu'ya girmeye teşebbüsü varid-i hatırdır.
Mıntıka'yı devletlerinde (kendi yetki alanınızda) müessir tedbir ittihazı muvafık olur efendim..'
*
Enver Paşa, 4 Mart 1921 tarihli beyannâmesinde ise, 'Rusya'da komünizm idaresinin, İslâm kıt'alarına zarar verdiğini görüyoruz..' diye yazıyor.
*
Nereye gittiği bilinmeyen Enver Paşa, Buhara'da ortaya çıkar. Orada da, Ceditçiler (Yenilikçiler) ve Basmacılar diye iki güç odağı vardır.. Paşa orada Basmacıları örgütlemeye çalışır. Ama bu kez de karşısına 'Laqay' denilen dağlı bir aşiretin başı olan İbrahim Bey çıkar, Enver Paşa'yı bir kaç ay esir alır. Ve daha ne tahammül edilmesi zor şartlar, yokluklar ve anlayışsızlıklar.. Ama, o, 'Burada İslam davası için ölümü göze alan birileri varmış..' desinler diyerek, en olumsuz şartlara rağmen yılmaz..
Ve nihayet, 4 Ağustos 1922 günü bir Kurban Bayramı'nı takiben, bir Bolşevik saldırısını bertaraf etmek isterken vurulan er elbiseli, uzun sakallı kişinin Enver Paşa olduğu günlerce sonra anlaşılır.
Bir çok yanlışlarına rağmen, o dönem paşaları arasında, düşünce yapısı bakımından, İslamî bir dünya ideali taşıması açısından en seçkinlerden olan ve belki biraz Turancı, ama, ondan da öteye, ağırlıklı olarak İslâmî görüşleri olan Enver Paşa'nın kemikleri, Türkistan yaylalarında, Duşenbe yakınlarındaki Belcivan'da, Çegan tepesinden, 1996'a İstanbul'a getirildi.
-İnşaallah- 'şehîd' olmuştur. Allah'u Teâlâ taksirâtını aff ve rahmet eyleye...