Cumhuriyet’in kurulmasından sonra rejimin baskısı altında kalan Kürt halkı ile beraber Kürt gençliği de 1940’lı yıllardan sonra üniversitelerde örgütlenme yolunu seçti desek yanlış olmaz. Örneğin 1959’lu yıllarda 49’lar hareketinin ortaya çıkması gibi. Bu örgütlenmenin kapsamlı bir şekilde büyüyememesi, gerekli etkiyi yapamaması ve Kürt halkının geneli ile bütünleşememesi sonucunda işlevsiz kaldığını görüyoruz. 1965 yılında kurulan TKDP ile bir adım daha ileri gidilmek istense de bu partinin içinde yine Kürt gençliğinin etkin olarak yer aldığı söylenemez. Nihayetinde o dönemde Kürt gençlerinin bağımsız olarak hareket etmesinden ziyade önde gelen Kürt halkının temsilcileri ile koordineli hareket ettiğini görüyoruz. Bunun yanında TİP ile beraber yan kuruluşu olan FKF içinde örgütlenme yolunu seçen Kürt gençliğinin arayışlarının devam ettiğini de söyleyebiliriz.
THKO ve THKPC gibi partilerin genelinde Kürt gençliğinin yer aldığını ve 9 Mart askeri darbe sürecinde devrimci ruh ile hareket eden Kürt gençlerinin yanında muhafazakâr ve radikal İslamcılığı benimseyen Kürt gençlerinin olduğunu söylemek de yanlış olmaz. 1970’li yıllardan sonra Devrimci Doğu Kültür Ocaklarında yer alan Kürt gençleri, Doğu’da diğer toplumsal kesimlerle başta işçiler ve köylüler olmak üzere güçlü bir muhalefet oluşturma yolunu seçtiler. DDKD, ASDK-DER, DHKD gibi ulusalcı legal Kürt örgütlenmeleri hepsinde kendilerine yol çizmeye çalışan Kürt gençliğinin farklı faaliyetlerine sahne oldu.
Bu süreç içinde Türk halkının ve devlet rejiminin bazı Kürt illegal oluşumları genellemeye giderek tüm Kürt oluşumları illegal göstermesi yetişen Türk gençliğinde Kürt gençliğine karşı olumsuz bir bakış açısının temellerinin atılmasına sebep oldu. Bu olumsuz bakış açısının sosyal ve kültürel alanda çok uzun yıllar boyunca sürekli artması rejimin baskısı ile de beraber hemen hemen ülkenin her bölgesinde kendini hissettirdi. Okul bahçelerinde oyunlara dâhil edilmeyen Kürt çocuklarından üniversitede sevgisine karşılık verilmeyen Kürt delikanlılarına kadar giden bir süreç. Sonrasında tam olarak gelen ayrışma ve yaşanan karşılıklı ötekileştirme hamleleri...
Tabi Kürt gençliğinin siyasi oluşumlarının karşısında Türk gençliğinin de siyasi oluşumlara girerek milliyetçi bir cephe oluşturduğunu söylemeye gerek yok. Bu karşılıklı yapılan ötekileştirmede rejimin baskısı ile bir adım önde olan Türk gençliğinin Kürt gençliği üzerinde oluşturduğu bariz bir baskı farkının olduğunu da ifade edebiliriz. Tabi bu farkta okulda öğretmenlerden tutalım da tüm kamusal ve sosyal alanlarda rejimin yılmaz bekçilerinin payı da yok değil.
1990’lı yıllara gelindiğinde Türk gençliğinin Kürt gençliğine olan bakış açısı, Kürt gençliğinin illegal olan yapılara karşı olumlu bakmasını daha da hızlandırdı. Sonrasında yaşanan terör olaylarında ve akan kanlarda, bunun yanında Doğu’da yaşanan birçok olumsuz olayların gerçekleşmesinde devletinde katkısının olduğunu düşünen bir neslin gelmesi çok uzun sürmedi. Özellikle Ak Parti iktidarı ile devletin bir zamanlar sebep olduğu yanlışlıkları sorgulayan ve bunu insanlarla paylaşan aydınların varlığı Türk gençliğinin Kürt vatandaşlarının yaşadığı acıyı hissetmelerine sebep olurken bu durum Kürt gençliğinde ters etkiye sebep oldu. Kürt vatandaşlarına yapılan zulüme üzülen ve bununla yüzleşen Türk gençliğinin varlığının karşısında artık suskunluğu bir kenara bırakan kendi halkının başına ne geldiğini öğrendikçe hırçınlaşan bir Kürt gençliği yetişti.
Ak Parti iktidarının derin devlet yapılanması ile hesaplaşması ve geçmişte yaşanan acılarla yüzleşmesi toplumsal alanda barış isteğini oluştururken Kürt gençliği geçmişle yüzleşmenin etkisi ile asla bir daha Türk tarafına inanmamanın duygusu ile yetişti. 2007’den itibaren başlatılmak istenen toplumsal barış sürecine destek veren Kürt gençliğinin barışı isteyen Türk gençliğine göre oranının daha az olması bu durumu açıklayan faktörlerden biri sadece.
Son on yıllık süreçte geçmişin acıları ile kinlenen Kürt gençliğinin üniversitelerden itibaren her alanda intikamcı bir duygu ile hareket etmesi ve devrimci gruplara destek vererek geçmişin intikamını almaya yönelmesi, Türk gençliği içinde başta barış için verdiği desteğin zamanla azalmasına sebep oldu. Özellikle son askeri operasyonlarla Türk gençliğinde yükselen milliyetçilik duygusu her ne kadar da olsa seçimlere yansımasa da canlı olarak kendini hissettirmeye başladı.
Barış sürecinde başarıyı sağlama adına kadınların-anaların bu sürece dâhil edilmesinin yanında zannedersem barış sürecinde bu kilidi gençlerin çözeceğini söylemek daha doğru olacak. Kürt ve Türk gençliğinin içinde barışı isteyen ve bu süreci destekleyenlerin yeterli oranda olduğunu söylemek şuan için çok zor.
Barışı sağlama adına her alanda etkin olmak için yapılan tüm çabaların başlangıç noktası ilk başta gençlerden başlamalı dersek yanlış olmaz. Acı çeken yaşlı nüfusun gönlünü yapmanın yeni yetişen nesillerden daha kolay olduğunu görmek bu noktada önemli bir durum. Barışı gelecek nesiller için tesis etmeliyiz söyleminin yanında bu sürece şimdiki yeni nesilleri de dâhil ederek ilerlemek kalıcı barışı sağlamanın en önemli adımları arasında görülmedikçe Türk ve Kürt gençliğinin içine düştüğü bu karmaşadan çıkması zor gibi duruyor.