Hep aynı konu etrâfında dönüp dolaşmakdan hoşlanmıyorum ama insan bâzen mecbûr kalıyor maalesef.
Mâhut konu şu “Türk ve Türklük” meselesi.
Günlerdir Türk diye yatıp Türk diye kalkıyoruz.
Efendim, Türk nedir neye yarar, nerde yetişir, olmasa olmaz mı, şimdiye kadar kime hayrı dokunmuş estek de köstek...
Hani demiş ya Behçet Kemâl “Türk olmasa târihde yazılacak ne vardı?” diye, işte tam o hesab! Türk olmasaymış ne yazacakmışız acabâ?
Irkçılığıyla mâruf Nihâl Atsız diyor ki “Türk soyundan olanlarla kendini bir Türk kadarTürk hissedenler Türkdür.”
Artık ırkçısı 20. Yüzyıl’da bunu demiş ise bizim 21. Yüzyıl’da bu kadar zevzeklik etmemizi ben doğrusu anlayamıyorum.
Bu vesîleyle, hâlâ inatla anlamamakda ısrâr edenlere bir kere daha hatırlatayım ki Atsız “Kafatasçı” yâhut “kan tahlilcisi” DEĞİLDİ!!!
Zâten “kendini Türk hisseden Türkdür!” diyen birinin kafatasçı veyâ kan tahlilcisi olması da mantıken imkânsızdır.
Eğer öyle biri olsaydı İstiklâl Marşı Şâirimiz Mehmed Âkif’e karşı derin bir saygı duyması hiç mümkin olabilir miydi?
Biliyorsunuz Mehmed Âkif “kavmen” Arnavut idi ama “mânen” çoğu Türke tur bindirirdi.
Neyse, bu bahsi artık burada (inşallah!!!) kesin olarak kapayalım ve lütfen biraz da başka meseleleri ele alalım!
Peki, alalım!
Ne var başka?
Yeni Anayasa var.
Hükûmet’in bu alanda hızla ilerleyip bu işi savsaklamaksızın sona erdirme irâdesini harâretle destekliyor, hattâ alkışlıyorum.
Bir ara savsaklayıp seçim sonrasına bırakmak istediklerini sanmışdım ama anlaşılan yanılmışım.
Hayâtî bir problemimizdir ve zâten senelerdir sürüncemede kalmışdır. O bakımdan bir an önce tamamlanıp yürürlüğe girmesi ülkeyi hissedilir derecede ferahlatacakdır.
Bir avuç Yeniçeri kazıntısı zorba alçağın millete alavera dalavera ile yutturduğu bir anayasanın tam 31 yıldır değiştirilip târihin çöp tenekesine yollanmamış olması başlıbaşına bir ayıp lekesidir! Bu anayasa, farz-ı muhâl bulunmaz hind kumaşı bir metin olsaydı bile sırf prensip olarak yırtılıp atılması gerekirdi.
Yine alavera dalavera onu bugünlere kadar yürürlükde tutanlar utansın!
Ancak taslakdan anlaşılıyor ki yeni anayasa da yine upuzun bir metin olacak ve içinde, bir anayasada aslâ yeri olmaması gereken bir alay teferruat bulunacak.
Tam benim korkduğum şey başımıza gelecek gibi gözüküyor.
Allah rızâsı için kamu idâresi ve kamu tüzel kişilerinin harcamaları, merkezî yönetim kesin hesab kaanûnu yâhut dış ticâret ekonomisi bilmemnesi gibi hususlar anayasada ne arar?
Bu kadar teferruata girdikden sonra işin içinden nasıl çıkacaksınız?
Anayasalar, adı üzerinde, temel kurallar ihtivâ eden metinlerdir. Bir ülkede meselâ “sosyal piyasa ekonomisi”nin hüküm süreceğini bir anayasa metnine alabilirsiniz, prensipiyel bir noktadır. Ama ondan sonra diyelim ki AVM’lerdeki kasa fişlerinin boyutlarını da anayasa metnine alırsanız iş çığrından çıkmaz mı?
Benim söylediğim, yeni anayasamızın, genel ve temel ilkeler içeren ve onların uygulanması için gerekli düzenlemeleri diğer alelâde yasalara bırakan bir metindir.
Meselâ tek meclis dersiniz. Ama o meclisin kaç üyeden teşekkül edeceği ve o üyelerin hâvî olması gereken özellikleri o iş için çıkarılacak yasaya bırakırsınız. Çünki anayasa maddeleri üstelik değiştirilmesi de fevkalâde zor ve “kalifiye çoğunluk” gerekdiren hükümler. Yâni beşde üç çoğunluk vs. gibi.
Kısacası biraz endîşelenmedim desem yalan olur.
NOT: Okuyucu mesajlarından ancak pek azına ve o da gayrı-muayyen fâsılalarla cevab yazabildiğim için özür dilerim. Bütün gayretime rağmen olamıyor. Fakat hepsini dikkatle okuduğumdan emîn olmanızı istirhâm ederim. Üstelik her mesaja seviniyorum da!