Kendimi oldum bittim ‘Türk’ biliyor ve öyle tanımlıyorum; herhangi bir gocunma duymadan... Tuttuğum takım yanında ‘milli takım’ maçlarında alınan olumlu sonuçlar da göğsümü kabartıyor; tıpkı ülkemin bireylerinin uluslararası alanda kaydettiği başarılarda kabardığı gibi...
Yurtdışı günlerimde ‘Türk’ olmanın zorluklarını ben de yaşadım; hepsine gururla katlanarak... Kendimi başkalarıyla karşılaştırdığım durumlarda, bir çok kez, Türk olmanın mutluluğunu duydum...
Türk’üm, bundan dolayı da mutluyum.
Herhangi başka bir ülke vatandaşına veya ülkemde yaşadığı halde kendisini farklı tanımlayan birine olumsuz hisler beslememi gerektirmiyor benim milliyete dayalı kimliğim; beni aşağılamadığı, kimliğimi sorun haline getirmediği müddetçe kimsenin etnik kimliğiyle sorunum da olmuyor. İnsanı ‘insan’ yapan özellikler içerisinde milliyetin tek belirleyici olmadığını biliyorum ve kimliğimin diğer unsurlarıyla birlikte ‘ben’ olduğumun bilincindeyim.
Erkeğim, Müslüman’ım, İzmirli’yim, gazeteciyim...
Milliyetimin anayasada belirlendiğini elbette biliyorum; ancak kimlik konusunda benimle aynı görüş ve duyguları taşıyan milyonların bu bilgiye sahip olduklarından, olsalar bile bunu taktıklarından çok kuşkuluyum. Anayasada ‘Türk olma’ kimliği biçilmeseydi de kendimi ‘Türk’ olarak hissedecektim. Buna eminim.
Anayasada ‘Türk’ kimliği biçildiği halde kendilerini ‘Türk’ saymayan veya ‘Türk’ olmayanların durumu da beni yakından ilgilendiriyor. Kendimi onun yerine koyuyor ve sahip olmadığım bir kimliğin zorla giydirilmeye çalışılmasını mantıklı bulmuyorum. Başka bir etnik kimliğim olsaydı ‘Türk’ olarak tanımlanmak beni rahatsız etmezdi; ancak bundan mutlu olacağımı da sanmıyorum.
Birinci Büyük Savaş’ta Latin Amerika’ya göç etmiş bölgemizden insanlara ‘El-Turco’ dendiğini herhalde biliyorsunuz. Hiçbiri ‘Türk’ etnisitesinden değil o insanların... Ortaçağlar’dan yakın dönemlere kadar, Avrupa, İslâm Dünyası’ndan karşılaştığı herkesi ‘Türk’ sayıyordu. Çok-uluslu bir kültürün imparatorluğu olan Osmanlı, hâkimiyet davasında, kendi ‘Türk’ kimliğini vurgulamak yerine başkalarının kimliğini —kimine ‘millet-i sâdıka’, kimine ‘millet-i necibe’ diyerek— övmeyi tercih ediyordu...
Övünmek sonradan çıktı. Övündüğümüz yıllar boyunca hem kendimize hem de başkalarına yaptığımız yanlışlıklar yakın tarihimizin sayfalarında kayıtlı. Birlikte olduğumuz uzun asırlar süresince milletimize sâdakat ve incelik gösterenlerin etnik kimliklerini övdüğümüz dönemlerde elde ettiğimiz göğüs kabartan başarılar da...
Kendi kendimizi öveceğimize başkalarının övgüsünü kazanacağımız işler yapmamız gerekiyor artık. Doğru işler... Bizi ‘örnek’ almalarını getirecek işler... Tabii bunu yaparken, üzerinde yaşadığımız toprakları o toprakları ‘vatan’ bilen herkese ‘yaşanabilir’ kılacağımızı da unutmadan...
Türkiye böyle bir noktada bulunuyor.
Yeni anayasada doğal olarak Türkiye adı geçecek; ‘Türkiye Cumhuriyeti’ burası... Peki ‘vatandaşlık’ tanımı yapılırken de kullanılsın mı ‘Türk’ sözcüğü? Kullanılmasının beni rahatsız etmeyeceğini herhalde tahmin edersiniz; ancak böyle bir durumda rahatsızlık duyacak ve sâdakat hissi zedelenecek çok sayıda insan varsa ben kendi hesabıma o hakkımdan feragat etmeye hazırım.
Daha az mı ‘Türk’ olurum o zaman? Anayasada geçmezse Türklük elden mi gider?
Türklük elden gitmesin de Türkiye mi elden gitsin?