Bu hafta çok önemli bir film vizyona giriyor. Selam filmi yurtdışındaki Türk okullarında görev yapan öğretmenlerin hikayesini, bu okulların oradaki topluma etkisini anlatıyor. Türkiye’de de hep tartışma konusu olmuş bu okulların hikayesi sinemamızın gündemimize verdiği bir tepki olarak çok önemli. Biz de bu tartışmalı konuyu filmin yönetmeni Levent Demirkale, oyuncuları Burçin Abdullah ve Yunus Emre Yıldırımer’e sorduk.
sSanırım ilk sinema filmi deneyiminiz. Bu film projesinde nasıl yer aldınız?
Levent Demirkale: Televizyon kökenliyim, birçok dizi yaptım. Ama bu işi ben tasarlamadım. Daha önce gidilip keşif yapılmış, senaryo düzenlenmiş, gerçeklerden yola çıkılarak yazılmış. Bir yazarın tek başına yazacağı bir senaryo değil. İlk gidenler, ilk zorlukları yaşayanlar anlatılıyor. Şimdi okullar kolej gibi. Ama ilk yıllarda yıkık dökük binalarda ders yapmışlar, Senegal’de gördük bir tanesini. Afganistan’daysa yeniydi okullar, eskileri çekerken zorlandık. Yani birebir ülkelerdeki mekanları kullandık. Türkiye’de de havaalanı sahnelerini çektik. Üç kıta, dört ülke. Ben beğendim projeyi, iyi bir fırsat olduğunu düşündüm.
sFilmin sosyal bir tarafı da var. Bu yönüyle ne hissettiniz?
Yunus Emre Yıldırımer: Ben biraz daha aklıselim gençlerden olduğum için tuzaklara düşmemeye çalışıyorum. Başkaları yapınca eğitim oluyor da bu taraf yapınca eğitim olmuyor mu? İnsanlar eğitim görüyor ve bununla beraber iş olanağı sağlanıyor. Bunu gidip kendim gördüm ve arkadaşlarıma anlattım. Saint Joseph’lere, Alman liselerine özeniyoruz ya yurtdışında böyle bir şey görünce ben gururlandım açıkçası. Başka bir tarafa çekmenin manası yok. Oyuncu olarak da size böyle bir fırsatın gelmesi çok zor. Karşımda Fransız aktör olacak ve ben Fransızca oynayacağım. Böyle bir şeye yanar tutuşurum ben.
sFilme nasıl hazırlandınız?
Burçin Abdullah: Farsça öğrendim. Oyuncu koçuyla çok çalıştık, yönetmenimiz de destekledi.
sFilmde gerçek hayat hikayeleri de var sanırım...
Y.E.Y: Biz oradaki öğretmenlerle görüştük ama metni okuduğunuzda da ortada çok insani bir şey var zaten. Benim bulunduğum ülke yavaş yavaş sömürgeden çıkmaya başlamış. Ne olursa olsun yine de izleri taşırsınız, inanamaz ve güvenemezsiniz.
TEK KADIN ÖĞRETMEN
sÖğrenciler ve öğretmenler arasında çatışma olmuş mu?
Y.E.Y: Elbette, sömürgeler ve kimseye inanıp güvenmiyorlar. Beyaz ırka sırt çeviriyorlar, güven problemi vardı. Fransızca konuşuyordum ama o dili aynı Türkçe gibi konuşmalı ve ‘Ben sizin dostunuzum’ diyebilmeliydim.
L.D: Bir Türk’ün nasıl Fransızca konuşacağını da tartıştık. Oradaki hocalardan yardım aldık. Yunus Emre onların anlayacağı şekilde Fransızca konuşmak için epey çalıştı.
sSizin rolünüz hangi ülkedeydi, biraz bahseder misiniz?
B.A: Bir iki hafta Afganistan’da kaldık ama orada yaşayan, çalışan ve emek sarf eden insanları görünce ne kadar zor bir şeye kalkıştıklarını gördük. Oynadığım karakter ya da diğer karakterler orada değildi, nerede olduklarını da bilmiyoruz. Afganistan’da bayan öğretmen görmedim.
sSinemamızda çok fazla görülen bir konu değil bu. Birçok ülkede geçiyor, farklı farklı hikayelerden oluşuyor... Bu biraz da tecrübe gerektiriyor, bunu nasıl aştınız?
L.D: Ben okurken baktım, belgesel gibi olsaydı ya da içinde fazla dramatik unsur bulunmasaydı cesaret etmezdim. Yüksek sahneler var, müzikleri de Yücel Erden yaptı. Yapacağımı biliyordum ama insanların dayanması konusunda kuşkum vardı biraz. Düşenler oldu ekipte açık konuşalım. Afgan ayağı zordu, tam da Ramazan’da gittik oraya ve son gücümüzle çektik.
sBütçeli bir iş değil mi?
L.D: Evet bütçeli bir işti, zaten 45 kişinin ve ekipmanın yurtdışına gidip gelmeleri bile bir bütçe gerektiriyor. Kültür Bakanlığı’ndan bir destek almadık. Ama sponsorlarımız var. Çok sabit bir post prodüksiyon maliyeti var. Çekerken maliyeti düşürebilirsiniz ama sonraki aşamalar fikstir.
ONLAR HER YERDE
sDönem itibariyle bu filmleri önemsiyoruz, hemen yaşananlara tepki veren bir endüstri olamadık. Daha yeni 12 Eylül filmleri çekiliyor. Bu tartışılan bir konunun filmi, propaganda filmi bile olabilir. Oyuncu olarak siz bu tür filmlere nasıl yaklaşıyorsunuz?
Y.E.Y: TRT 1’de Bosna Savaşı’nı anlatan dizide oynadım, Doğu’da yaşadım, Diyarbakır’da büyüdüm. O zaman tepkim olmazdı ama büyüyünce öğrendim. İş işten geçse bile bir şeyleri anlatmak adına önemli. Hollywood yaşadığı her olayı hemen çekiyor. Türk gelenek ve görenekleri o kadar dolu ki ister korkuda kullanın ister dramada. Evet biraz geri kaldık çünkü yapamayacağımıza inanıyoruz. Türk okulları diye bir proje gelmiş, sadece İran ve İsrail’de yok diye biliyorum, onun dışında her yerde var. Gerçek dışı değil. Böyle bir şeyi oynamak bir oyuncu için müthiş bir şey.
B.A: Dediğiniz önemli evet demek ki bazı tabuları yıkmaya başladık. Bunların yıkılması insanları gerçekleri görmesi lazım. Benim de açıkçası Türk okullarıyla ilgili bir bilgim yoktu. Oraya gidince, ülkeye çok güzel şeyler kattıklarını gördüm. Afganistan’daki tek temiz bina oydu neredeyse.
sÇocukluktan başlayan bir kariyer sanırım sizinki? Bunun oyunculuğunuza etkisi?
B.A: Sinema kariyerime dokuz yaşında başladım, ilk sinema filmimde on yaşımdaydım. Orada da türbanlı bir kızı oynadım. Ben Yunus Emre gibi konservatuar eğitimi almadım. Eksiklerimi tamamlamaya çalışıyorum...
ÜÇ ÖĞRETMENİ ANLATTIK
sFilmde kaç öğretmenin öyküsü anlatılıyor?
Y.E.Y: İlla kafalarında bir yerlere koyacaklar. Hayatı nasıl algıladıklarına dair bir fikirleri olacaktır ama önyargıları bir kenara koymamız lazım artık. Bunlar gerçek hikayeler, bizim abarttığımız bir şey yok, hatta katmadığımız birçok şey var. Biz filmde üç öğretmeni anlattık ama kaç öğretmen var, sayısını bilmiyoruz.
L.D: Seviyorum ya ben filmimi. Daha önce bilmiyordum ben de. Gidince gördük onları. Güleryüzlü karşıladılar bizi. O coğrafyaları iyi anlattığımızı düşünüyorum. Bu bir dokümanter değil, bir drama.
B.A: Filmi daha izlemedim ama kendi çapımda gurur duyuyorum. Önyargılardan sıyrılmış olarak izlemeleri lazım, umarım keyif alırlar. Filmde hem aşk hem de ona karşılık gelen hizmet aşkı var. Duygu da var aksiyon da, bulacakları çok şey var...