1912 yılında kurulan Türk Ocakları’nın 100. yıldönümü nedense pek hatırlanmadı; oysa siyasi tarihimizdeki yeri çok önemlidir. 1949 yılında yeniden açıldı, ama eski gücüne hiçbir zaman kavuşamadı.
Hamdullah Suphi Tanrıöver’in başkanlığında Türk Ocakları, cumhuriyetin ilk döneminde de, tıpkı II. Meşrutiyet yıllarında olduğu gibi, hayli etkin bir örgüttü. Andolu’ya yayılmış geniş bir teşkilâtı ve önemli ölçüde üyesi vardı. İktidar partisi olan CHP ile dahi yarışabilecek konumdaydı. Bu bakımdan iktidarın gözü üstündeydi. Hele daha en başından itibaren bazı üyelerinin Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nda yer alması, onu aynı zamanda da kuşkulu bir konuma sokmuştu. Gerek ocağın faaliyetleri ve gerekse Tanrıöver’in CHP’den bağımsız tutumu, Türk Ocakları üzerinde basında da önemli tartışmalar yaratmıştı.
Türk Ocakları SCF’ye mi kayıyor?
SCF kurulduğunda, muhalefete karşı kendisinin dışında CHP’nin dayanabileceği en önemli örgüt Türk Ocakları’ydı. O kadar ki, CHP Genel Sekreteri Saffet Arıkan partinin ve hükûmetin resmî yayın organı olan Hâkimiyeti Milliye gazetesinin ocaklar tarafından teşvik edilmesini istemişti. Bu doğaldı, çünkü örgütün 250’yi aşkın şubesi ve 30.000 kadar da üyesi bulunuyordu. Siyasî arenada önemli bir güçtü ya da en azından böyle bir potansiyel taşıyordu.
Nitekim 1931 yılı başında CHP merkezine iletilen bir raporda; Konya ve Aksaray hakkında verilen siyasî bilgiler içinde, hemen her kaza merkezinde muhakkak Türk Ocağı levhası taşıyan bir binaya rast gelinmekte olduğuna değinilmişti. Yine de ocağın faaliyetleri azdı; sadece birkaç genç burada toplanıp görüşüyordu. Hatta bazı yerlerde ocak binası aylarca kapalı kalabiliyordu. Ocak üyeleri faaliyet göstermek istiyorlar, fakat ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Bu nedenle ocaklara yön verilmesi gerekiyordu. Ellerine doğru dürüst kapsamlı programlar sunulmalıydı. Bütün bunlar hep eksik kalmıştı. Raporda daha sonra sadede geliniyordu; aslında bazı yerlerde, meselâ Akşehir Türk Ocağı’nda üyelerin duygu ve düşünceleri son derece belirsizdi. Samimi değildi. Öyle ki bu ocağın on dokuz üyesinden on sekizi bütün halinde SCF’ye katılmıştı!
Tabela var, ama giden yok
Balıkesir hakkında yazılan bir CHP raporunda ise, Türk Ocakları’nın faal ve yararlı olduğundan söz ediliyordu. Ama Erdek ve Bandırma’da örgütün metrûk kaldığı açıktı; halkın pek de rağbet etmeyeceği kişilerin yönetime girdiği ileri sürülen raporda, bu nedenle bu iki yerde ocağın etkin olamadığına değiniliyordu. Beş on kişinin bulunduğu bir oyun kulübünden ileri gidilememişti. Edirne hakkında hazırlanan bir başka raporda ise, belediye seçiminde CHP’nin aday listesine ocak yöneticisi bir avuç kişinin dışında ocak üyelerinin yarısına yakınının ilgi göstermediğinden şikâyet olunuyordu. O kadar ki, pek çok ocak üyesi iktidar aleyhine oy kullanmıştı. Unutulmasın ki, Türk Ocakları’nın ünlü isimleri Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin Yurdakul ile Reşit Galip SCF’deydiler.
Ocaklar Halkevleri'ne devredildi
Sadece ocaklar değil, CHP’nin dışında bir miktar bağımsız davranabilecek tüm örgütler, Türk Muallimler Birliği ile mason dernekleri de kapatılacaktır. Bir süre sonra sıra Türk Kadınlar Birliği’ne gelecektir. Türk Ocakları, CHP içinde yer alacak olan Halkevleri’ne bizzat Atatürk’ün direktifi üzerine devredilecektir. Tanrıöver de, tek parti döneminde âdet olduğu üzere büyükelçi olarak yurt dışına gönderilecektir. Ocakların kapatılmasının nedeni, CHP’nin bu tarihten itibaren kendisi dışında hiçbir bağımsız örgüt bırakmama yönündeki kararıdır. Elbette ocakların SCF’ye olan yakınlığı da, iktidarın gözünde onu potansiyel bir muhalefet alanına dönüştürmüştü. Hatta bizzat Tanrıöver’in Atatürk’e muhalefet etmeyeceğine ilişkin güvence verdiği dahi söyleniyordu. Diğer yandan, ocakların milliyetçilik anlayışının da iktidarınki ile ne ölçüde örtüştüğü ayrı bir tartışma konusuydu; hatta ocakların dış Türklerle ilgilenmesi Turancı eğilimler olarak da tanımlanabiliyordu; bu nedenle Sovyetler Birliği’nin ocaklara karşı şikâyetçi olduğu dile getiriliyordu.
Mal varlığı açısından çok zengindi
Bir başka ilginç noktaysa, ocakların kendi kararıyla kapatılmasının tercih edilmesidir; gerçekten de 10 Nisan 1931 târihli Türk Ocakları olağanüstü kurultayı zaten ocakların CHP ile birleşmesini sağlamak adına toplanmıştı. Alınan karar gereğince Türk Ocakları’nın bütün varlığı CHP’ye geçiyordu. Bu arada belirtmek gerekir ki, ocaklar mal varlığı açısından çok zengindi. Zaten aradan geçen on yıldan daha uzun bir zamandan sonra bile hâlâ devir işlemleri bitmeyecektir!
Oysa daha 1927 yılında ocakların CHP ile devlet politikasında bir olduğu çoktan tüzüğüne yazılmıştı bile; bu hüküm, aslında kuruluşundan beri, pratikte ne ölçüde uygulanabildiği hep tartışıla gelmişse de, ocağın politika dışı kalacağını öngören ilkesine aykırıydı. Bu hüküm bile ocakların âkıbetini değiştirmeye yetmemişti!
Tek parti devri bitti; Ocaklar açıldı
Aradan uzun zaman geçti; tek parti döneminde bu konu bir daha hiç gündeme gelmedi; Tanrıöver rejimin değişmesinden sonra yeniden CHP milletvekili olmuştu; bu sırada CHP içinde de hayli ateşli bir şekilde süren milliyetçilik tartışmalarında ön sırada yer alıyordu. Tanrıöver, 1948 yılının başlarında Türk Ocakları’nı yeniden açmak isteğini belirtti. Tam bu sırada CHP’den istifa etmişti. 10 Mayıs 1949’da ocakları yeniden açtı. Açılış töreni Tanrıöver’in kendi evinde yapılmıştı. Aslında ocakların eski mal varlığını CHP’den geri almak üzere girişimde bulunmuş, fakat bundan olumlu bir sonuç alamamıştı. Ne var ki, ocakların yeniden açılması eski heyecanı hiçbir zaman bir daha yaratamayacaktır.
TANRIÖVER, MİLLİYETÇİLİK VE DİN
Tanrıöver, 1947 yılının sonlarında toplanan CHP kurultayında; Halkevleri’nin “Türk Milliyetçiliği Ocağı” haline dönüştürülmesini istemişti. Kurultayda yaptığı konuşmada da, ırk kavramının reddedilmesinin doğru olmadığını belirtmişti; aksine ırk “koskoca bir hakikat”ti. Eğer bilimsel yönden incelenirse, ırkı reddetmeye imkân yoktu.
Komünizmle mücadele için din eğitimi
Fakat bilim dışında ırka yer vermemek gerekirdi: “Devlet idaresinde kana dayanan, ırka dayanan bir idare” olamazdı. CHP’nin yeni programında milliyetçilik bahsinde “en esaslı vasfı” bu olmalıydı.
Tanrıöver, yeni dönemde dinin yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyordu; daha 1947 yılı başında CHP’ye dinî terbiye ve ahlâk eğitiminin gereğini sunmuş, fakat bu önerisi reddedilmişti. Din eğitimi gerekiyordu, resmî okulların dışında, hükûmetin dernetimi altında, eski harflerle olmamak kaydıyla, din derslerinin verilmesinden yanaydı. Tanrıöver, imam-hatip okullarının kurulmasını istiyordu. Hatta ilâhiyat fakültesine de ihtiyaç vardı; bütün bunlar komünizmle mücadele için de vazgeçilmezdi.
Türbeler yeniden açılmalı önerisi
Nihayet Tanrıöver, türbelerin yeniden açılmasından yanaydı; CHP kurultayında yaptığı konuşmada, milliyetçiliğin vazgeçilmez bir ögesi olarak dini ve dinî duyguları öne çıkarıyordu. Türbelerin açılması bu kapsamda anlamlı olacaktı. Kurultaya verdiği önergede; “tarihî hizmetleriyle tanınmış büyüklerimizin türbelerinin açılması temennisi”ni iletiyordu; gençliğe partiler üstünde kaynaştırıcı bir milliyet duygusu verilmesi gerekiyordu.
Ahmet Emin Yalman da, 1950’de Vatan gazetesinde yayınlanan “Dinî Bir İnkılâba Doğru” yazısında Tanrıöver’i savunuyordu: “Son yirmi sekiz yıl içinde ibâdet hürriyetine tecâvüz edilmemiş olmakla beraber, Türkiye’de yaşayan Müslüman vatandaşlar için vicdan hürriyeti başka sahalarda tecavüze ve tatile uğramış, en iyi ve hayırlı maksatlarla bile olsa, dinî bir gaye etrafında topluluk kurmak yasak edilmiştir. İş bu kadarla da kalmamış; laiklik esası çiğnenerek, dinî mevzulara bir takım müdahaleler yapılmıştır.”
...VE SONUNDA DP’YE KATILIYOR
Samet Ağaoğlu, “Babamın Arkadaşları” adlı anılarında Tanrıöver’in CHP’den istifa etmeden önce de DP’ye hayli yakın durduğunu anlatıyor. Ondan sonra DP’ye daha da yakınlaşmıştı. Nitekim 1950 seçiminde DP listesinden bağımsız milletvekili adayı olacak ve yeniden meclise girecektir. Ağaoğlu’nun bu saptamasını doğrulayan bir başka işaret de, bizzat DP Genel Başkanı Celâl Bayar’ın yeniden açılışının üzerinden sadece birkaç hafta geçtikten sonra ocağı ziyaret etmesi ve eski üyelik kaydının yenilenmesini istemesidir. Ocağın hâtıra defterine şöyle yazmıştı: “İnkılâp arkadaşım Hamdullah Suphi Tanrıöver’in nezdinde geçirdiğim değerli zamanın hâtırası olarak”; aynı gün üyelik kaydını da yaptırmıştı.Bayar, Tanrıöver’in demokrasi mücadelesindeki önemli yerine de temas edecektir; daha DP kurulmadan önce CHP içinde demokrasinin kurulması yolunda verdikleri mücadelede Tanrıöver’in kendilerinden yana tutum almasından övgüyle söz edecektir. Nihayet Fuat Köprülü de, daha Dörtlü Önerge’nin görüşüldüğü sırada Tanrıöver’in kendilerinden yana çıktığını anlatacaktır.