MHP’yle temsil edilen, Türk milliyetçileri bölünme korkularını tedavülde tutma ve Kürt kimliğini inkara devam etme mücadelesinde ulusalcıları ve Kemalistleri sollamış görünüyorlar.
Türkiye bölünecek diye feryat edenler, artık Kemalistler ve Ulusalcılar değil, asıl olarak Türk milliyetçileridir.
Ulusalcıların ve Kemalistlerin hedefinde cumhuriyet kazanımlarını yok ettiğine inandıkları bir iktidar var. İktidara karşı mücadelelerinde ittifak yapabilecekleri ve gücünden yararlanabilecekleri siyasi akım ve güçleri yeni bir muhasebeyle hesaba katma konusunda son derece gerçekçi hesaplar yapıyor ve incelikli bir politika izliyorlar. Bu çerçevede seküler Kürt hareketiyle ittifak yapabilecekleri bir dönemin yavaş yavaş yaklaşmakta olduğunu görüyorlar. İstanbul’da CHP’den belediye başkanı olmak isteyen bir aday adayının partisinin Ankara’daki genel merkezi dururken önce Kandil’e gitmek istemesi, Kandil’in ulusalcı ve Kemalist çevrelerin gözünde sağladığı meşruluğun önemli bir işareti olsa gerek. Ulusalcıların Kürt oylarına ve seküler Kürt siyasetine ihtiyaçları var. BDP/PKK kendi asıl meselesi olan çözüm zemininden çeşitli bahanelerle uzaklaşır, çözümü hedeflemez ve bu anlamda ulusalcılardan ve Kemalistlerden uzak bir yerde durmayı tercih etmek yerine, ulusalcıların başı çektiği muhalefet cephesinin ve iktidar mücadelesinin bir parçası olmayı tercih ederse-ki gidişat bu yönde görülüyor-seçimlerden önce Kandil’in, sadece BDP ve HDP’ den değil, ama CHP’den belediye başkanı olmak isteyenlerin akınına uğrayacağını tahmin etmek zor değil.
Ama eğer BDP/PKK, Öcalan’ın öngördüğü gibi, çözüm zemininde kalır, iktidarı kaybedenlerin iktidar mücadelesinde ilave bir aktör olmayı ret ederse bu hesaplar boşa çıkar, CHP’li adaylar da Kandil’e değil Ankara’daki Genel Merkezlerini ziyaret ederler.
Kemalist sol ve ulusalcılar, Diyarbakır’daki tarihi buluşmadan sonra bir yol ayrımındalar. PKK/BDP çizgisine evet, Mesut Barzani ve Erdoğan hükümeti arasındaki ittifaka hayır diyebilecekleri bir noktadalar. Çünkü bu ittifakın siyasi sonuçları, Kürt sorununu hesaba katan katmayan herkesi etkileyecektir. Hala burnunun dikine giden Türk milliyetçiliği de dahil..
Türk milliyetçileri, bu tarihi süreçte eski paradigmalarla yola devam edemezler.’Kürdistan’ kelimesi etrafında fırtına koparmak ve Barzani’nin toprak talep ettiği ve Türkiye’yi bölmek istediği iddiası üstünden milliyetçilik yapmak, Türk halkından gerçekleri gizlemek demektir.
Milliyetçi Türk aydınlarının Barzani’yi irredentalizmle suçlamasının haklı bir yanı yoktur.
İrredentalizm ‘tarihsel adalet’ arayışı içinde olanların peşinde olduğu bir taleptir.
Avıshaı Margalıt’e göre, irredantalist politika izleyenler şöyle düşünürler:
‘Orada önce biz vardık. Bir zamanlar orası bize aitti. Yıllar boyunca bizim elimizdeydi. Zorla alındı. Bir zayıflık anında atalarımız bu toprakları ellerinden bırakan bir anlaşmaya ses çıkarmadı, fakat özünde bir haksızlıktı bu. Atalarımızın adil olmayan anlaşması müzakere edilmelidir. Yeni bir anlaşmada bu toprak bize geri verilmelidir. Biz onun gerçek tarihsel sahipleriyiz.’ ( Uzlaşma ve Kokuşmuş Uzlaşmalar-Avıshaı Margalıt-İthaki Yay. Çeviri: Nedim Çatlı)
Diyarbakır bize aitti, atalarımız anlaşmayla Türk devletine bıraktı bu toprakları, şimdi bu toprakları yeniden kendi topraklarımıza katmanın zamanıdır diyen ve Erbil’de, Süleymaniye’de yaşayan bir Kürt var mı acaba, sanmıyorum. Kürdistan’daki zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarını Türkiye’deki 15 milyon Kürtle paylaşmak isteyenin olmadığı gibi..
Peki İstanbul ve Diyarbakır’da yaşayan Kürtler acaba şöyle mi düşünüyorlar:
‘İhtilaflı topraklarımız sahibine dönmek için feryat ediyor. O bizim geçmişimizin kurucu bir unsuruydu ve şimdi de bugünkü kimliğimize biçim veren bir unsur. Halkımızın varoluşu için sahip olduğu toprakların birleşmesi gerekir. Diyarbakırı topraklarımıza katmazsak, Hewler-Erbil- ne işe yarar ki?’
Böyle düşünen Diyarbakırlı da yok. Olsa, otuz yıl devam eden savaşa ve elli bin ölüye rağmen, bir arada yaşamayı sürdürebilir miydik?
Türk milliyetçisi aydınların irredantalizmi veya konumuz bağlamında Pan-Kürdizm’i bir felaket senaryosu olarak sunmaktan vazgeçmelerinin zamanı geldi.