Başbakan Erdoğan’ın “2014’te 3 sandık” açıklamasını, Amerika dönüşü detaylandırması ve “referandum önce” vurgusu, bakışları yeniden Başkanlık Sistemi-Anayasa denklemine çevirdi... Gelinen nokta çok açık; TBMM Başkanı “artık yürümüyor” dediği andan itibaren, AK Parti seçime giderken vatandaşa verdiği sözde de olduğu gibi, “kendi taslağını Genel Kurul’a getirecek” ve 330 eşiğini aşırtmayı deneyecek. Aşarsa Anayasa Türk halkının onayına sunulacak ve TBMM’den aldığı 330 “destek” haricinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da “oylarıyla” iradelerini ortaya koyacaklar... Bu noktada akla şu soru geliyor; Aşar mı? TBMM çatısı altında milletvekilleri kendi vicdan ve iradeleri ile baş başa kalırlarsa rahatlıkla aşar! Bu milletin vekilleri “ülkenin gelecek 100 yılında özgür ve bağımsız bir sistem ile yönetilip yönetilmeyeceğimiz” konusunda doğru karar vere ceklerdir!
Sevgili dostlar, “Başkanlık konusunda ne bu kadar ısrar ediyorsunuz” diye soranlara bir kez daha açıkça şunu söylemek istiyorum; Başkanlık, bu milletin, bu ülkenin “YERLEŞİK DÜZEN” ve “OLİGARŞİK BÜROKRASİ’nin” kontrolünden tam olarak çıkma, ÖZGÜRLEŞME yolunda atabileceği “en önemli” ve SONUÇ getirecek adım! Bu geçişe karşı bu kadar sert ve hayasızca saldırmaları da onlara göre gerekçesiz değil. Türkiye, BAŞKANLIK Sistemi’ne geçmeye hazırlanırken, “ellerindeki gücü” ve 1946’dan itibaren bağladıkları hortumların son kalanlarını da kaybedeceklerini anlayanlar her dakika daha da sertleşiyorlar.
Sevgili dostlar, Türkiye’nin 1938-2003 arasında yaşadığı bütün sorunların temelinde tek bir gerçek var; “güçsüz hükümetler, kudretsiz Başbakanlar ve karşılarında GÜÇLÜ BİR YERLEŞİK DÜZEN”! Daha açık yazayım; kendilerini “establishment” olarak tanımlayanlar o kadar “dibe doğru kök” salmışlar ki, bu yapının beslenmesi için ülkeyi yönetenlerin onlar kadar dibe doğru uzanmadan havada kalmaları yapı gereği... Konuya bu gerçek eşliğinde bakınca “Başkanlık ne getirecek” detayı da çok açık; seçilen kim olursa olsun, % 51 ile başa gelecek ve sadece Türk halkına karşı sorumlu olacak. Seçilen, halkın yarısından fazlasının doğrudan desteğini alacak ve YERLEŞİK YAPI ne kadar güçlü olursa olsun, BAŞKAN DAHA GÜÇLÜ ve daha derine ayak basma imkanına sahip olacak!
“Neden bu kadar ısrarlısın” diyenlere bu tespitler sonrası cevabımı özetleyeyim; Başkanlık sisteminin en önemli özelliği: BAŞKAN “kim olursa olsun” yapısal olarak YERLEŞİK DÜZEN’den daha güçlü olacak... Türkiye için “koalisyonlar, güçsüz seçilmişler” dönemi kapanacak ve gelecek 100 yılda bu halkın özgür ve bağımsız olma yolu açılacak...
“Başkanlık Sistemi Erdoğan’ın isteği” diyenlere de bir çift lafım var. Olaya biraz daha gerçekçi bakın ve lütfen şu çok önemli gerçeği görün; Başbakan Erdoğan “aldığı oy oranı” ve güçlü karakteri ile “sistemin eksiklerini kapatıyor”, YERLEŞİK DÜZEN’e karşı “DİK durabiliyor, Türkiye’ye ve Türk halkına zaman kazandırıyor. Fakat bu güç “SİSTEM en noktasına geldi” anlamını taşımıyor. Kişisel çaba ile kapatılan fark, sistemi “bir üst kademeye” çekerek mutlaka sistemsel olarak kapatılır hale gelmeli. Ülke, sistemsel olarak bağımsız ve özgür olabileceği bir dinamiğe kavuşmalı. Sistemin eksiğinin, “ülkeye kendini adayanların Allah vergisi yetenekleri ve çalışmaları” ile kapatılmasını sonsuza kadar beklemek gerçekçi değil... Olaya bu açıdan bakınca; “bunu en çok Erdoğan istiyor” diyenler, haksızlık ettikleri gibi gerçeği de ıskalıyorlar...
Sonuç: Türkiye’nin gelecek 100 yılda “bağımsız ve özgür” bir halk iradesi ile yönetilmesi ile ilgili kararı Türk halkının vermesi ve referandum yapılarak bu seçme şansının bu topraklarda yaşayan her bireye verilmesi gerekli... Vicdan, irade ve akıl ile olaya bakan her milletvekilinin “HALK YOLUNU” açacağına inanıyorum... Bu adım çocuklarımızın geleceği için çok çok önemli... Bu eşiği mutlaka aşacağız, aşmalıyız...