Naklen yayın havuz gelirinin sağladığı olağanüstü destekle, Avrupa’nın mali açıdan 6’ıncı büyük ligiyiz. Ancak futbol kalitesi açısından, aynı üst sırayı taşımıyoruz. Hatta bayağı gerideyiz.
Bunun nedeni, geleneksel olarak sahiplendiğimiz bazı saplantılı alışkanlıklarımızdır. Meselâ, maçlarımızda çok faul yapılıyor ya da hakemlerimiz gerekli/gereksiz ve sıkça düdük çalıyor. Bunlar da, oyunun durmasına yolaçıyor.
Ayrıca maçlardaki ikili mücadelelerde, sürekli olarak yerdeyiz. Milli maçlarda; iki takımın futbolcularından biri yere düşüyorsa, o düşen hep bizimkilerden oluyor. Ayakta durmaya gücümüz, hatta niyetimiz yok. Yerde kalmayı dinlenmek, zaman kazanmak ve tempoyu düşürmek için bilinçli olarak kullanıyoruz. Futbol nasıl güzelleşsin?
Hakemin faul düdüğü ile; oyunun yeniden başlaması arasındaki zaman ortalamamız, 30 saniyeyi aşıyor. Çok yüksek bir oran. Hatta çoğu kez, bir dakikayı (Belki daha fazlasını) bile aştığı anlara tanık oluyoruz. Yani; hem çok faul yapıyoruz hem de faul atışlarını çok geç kullanıyoruz. Maçı soğutan, (Daha kötüsü) maçtan soğutan bunlar...
Seyirci stadlardan boşuna kaçmıyor.
***
Yakın geçmişte Türkiye’de bir ilk yaşandı... Volkan Şen; çok sık yere düşmesi, düştüğünde çabuk kalkmaması, o arada çorabını çekmesi/düzeltmesi, hakemle dalaşması, faul yapana sürekli lâf yetiştirmesi... Bunlar olurken de, rakip takımın atak yapıp tehlikeli pozisyon üretirken bile, onun halâ yerde kalması; temel gönderiliş nedeni oldu. Doğru mu, doğru!
Volkan Şen örneği elbette çok uçuk bir örnek... Ama futbolcularımızın çoğu, (Onun kadar olmasa bile) sıkça benzer davranışlarda bulunuyor. işintuhafı, gelen yabancılar da bizimkilerin bu hastalığına hemen bulaşıyor. Onlar da çabucak bize benzemeye başlıyor.
Yani; kendimize hayrımız yok, gelenleri de bozuyoruz.