Üniversitelerimizden uzmanlarımız ekranlarda depremi ve özellikle İstanbul'un geleceğini tartışıyorlar. Mühendisliğin aşırı yüceltildiği, tabiata ve dolayısıyla insana meydan okuyan bir anlayışın egemen olduğu zamanlardayız.
Deprem bölgesindeki gözlemlerim okuduklarımı ve öğrendiklerimi haklı çıkardı. Sırtını dağlara, tepelere yaslayan binaların ayakta kaldığını, dere kenarında, tarım alanlarında yapılan binaların ise yerle yeksan olduğunu gördüm.
Oysa ekranlarda "Doğru hesaplama ve malzeme kalitesi ile isterseniz 30 kat yapabilirsiniz" diyerek bir yanlışı başka bir yanlışla örtmeye çalışan mühendis-profesörlerimiz var. İnsanı merkeze alan, insan odaklı şehirleri kurmak ise başka bir bilinç ve görgü istiyor.
Yalnızca kendi disiplininden dünyaya bakan ve bildiklerini mutlak hakikat gören uzmanlarımız çoğunlukta. Oysa şehirler kültür, mimari, sanat tarihi, sosyoloji, psikoloji gibi birçok disiplin hesaba katılarak kurulmalıdır.
Deprem felaketinden sonra şehirlerimizin yeniden imarının konuşulduğu bugünlerde bundan tam 14 sene bu dünyadan göçen Bilge Mimar Turgut Cansever'i hatırlamak boynumuzun borcu.
Meşhur Ağa Han Mimarlık Ödülü'nü 3 kez alan Mimar Turgut Cansever; içine doğduğu medeniyet, yaşadığı şehirler, gördüğü Avrupa kentleri ile mimaride kendine -ya da bize- has bir üslûp geliştirmiştir.
Turgut Cansever aynı zamanda ülkemizde sanat tarihi alanında ilk doktora çalışmasını yapan kişidir. Cansever'in "Mimari; tüm varlık düzeylerinde, özellikle de insanın bilinç ve bütün tarihinin mekan-zaman bağlamında tüm varlık problemleri dikkate alınarak tahlil edilmelidir." ifadesi önemlidir. Yani mimari insanın tüm varlık alanları gözetilerek yapılması gereken bir iştir.
Modern yapı teknolojisi ile geleneksel fikir ve ilkeleri birleştirdiği eserleri, mütevazı, doğal dokularla uyumlu, insana huzur veren ürünlerdir. Türk mimarisini, tarihsel kökleri ile bağlarını koparmadan yaşatmaktır bütün çabası.
Cansever'in hayata geçirilebilen ödüllü projeleri dışında, hazırladığı ancak ömrünün son günlerine kadar hayata geçirilmesine yönelik bir ışık beklediği başka önemli projeleri de vardı. Bunlardan en önemlisi Beyazıt Meydanı projesiydi. Bir diğeri de özellikle 1999 depreminden sonra hazırladığı İstanbul ve çevresinin yeniden imarı ve örnek şehir projesiydi. Bilge Mimar'ın bu projesi, ülkemizde şehir planlamalarının nasıl yapılabileceğine dair çok kıymetli çözümdür.
Turgut Cansever, 120 uzmanla beraber çalışarak hazırladığı raporlarda İstanbul'un bugünkü halini görmüştü diyebiliriz. Raporlarda İstanbul'un yapı stokunun artan nüfusu karşılamayacağı, bunu önlemek için nüfusun ve sanayinin dağıtılması, daha küçük yerleşim planları yapılması gerektiği vurgulanıyor.
Raporlarda Osmanlı şehir tasarımının dikkate alınması, mütevazı, standartlaşmış mimari elemanlardan oluşan evlerin tabiat ile bütünleşmesi gerektiği, topoğrafya ile uyum içinde bir planlamanın yapılması zarureti dile getiriliyordu.
Cansever, Marmara'yı etkileyecek büyük depremin aslında bütün ülkeyi her alanda sarsacağını o zaman belirtmişti.
İnsana daha uygun, insanı doğayla bütünleştiren, ona huzur veren, çevresiyle uyumlu, ortak yaşama alanlarının oluşturduğu huzurlu şehirlerin kurulmasında Cansever'in hazırladığı raporların tozlu raflardan çıkarılmasının bizce tam zamanıdır.
Cansever'in "Yeni Şehirlere Yerleştirme Projesi" ve "Pilot Şehir Uygulama Raporu" daha fazla gecikmeden dikkate alınmalı ve onun izinden giden günümüzün saygın mimarlarına mikrofon uzatılmalıdır.
Belki bana çok kızacaklar ancak bugünlerde mühendislerden ziyade Turgut Bey'in talebelerini konuşturmak ve onları can kulağıyla dinlemek lazım. İnsanın nasıl bir eve ihtiyacı olduğunu, nasıl bir mahalle kurmamız gerektiğini, nasıl huzurlu şehirlere sahip olacağımızı ancak onlardan öğrenebiliriz.
1912'de heybetli Titanik gemisini yapanlar "Tanrı bile batıramaz demişti."
Hatay depreminde gördük ki "Cennetten bir kare" diye pazarlanan rezidansı konduranlar aslında insanlara toplu mezar inşa etmişler.
Oysa tabiatla barışık, nefes alan şehirler inşa etmek hiç de zor değil. Eğer bir afetle karşı karşıya kaldıysak bundan ders çıkarmak ve Cansever'in yolundan gitmek zorundayız.