Biri, Meclis kürsüsünde “Edi bese” diyerek ağladı. Ve “Cizre’de bir binanın bodrumunda yaralılar var, ambulanslara izin verilmiyor” diye milletin gözünün içine baka baka yalan söyledi bir diğeri.
Öteki, o binanın içindeymiş gibi sürekli mesajlar, tivitler atarak algı yönetmeye kalkıştı.
“Bitkinlerin sayısı şu kadar, ölenlerin sayısı bu kadar, ölmek üzere olanların sayısı o kadar” dedi.
Yetinmediler, o binadakileri kurtarmak için açlık grevine bile başladılar.
Bu tür davranışları zaman zaman yapıyorlar hatırlayın!
Eş başkanları halkı sokağa dökmek için “Kobani”yi bahane etmişti mesela.
Silopi’ye yürümek istemişlerdi mesela!
Canlı kalkan olmak için yarışmışlardı mesela..!
Şimdi de bir benzerini yapıyorlar. “Cizre’de bir evin bodrumunda yaralılar var” çığlığı atıyorlar.
Aslında bu çığlık, bir şeyi perdelemek için. O şeyin ne olduğunun bir kısmını öğrendik.
Bostancı caddesi 23 numaralı binanın sahibi bile bilinmiyor. Mahalle sakinleri 3 yıldır oraya girip çıkın yabancı, karanlık tiplere işaret ediyor.
Ve dahası önceki gün o binadan ateş edilerek bir askerimiz şehit edildi!
O halde “turbun büyüğü” o binada olmalı.
Yoksa, Meclis’te ağlak bir halde o binaya işaret etmek....
O binadakileri almak için açlık grevine başlamak...
Ya da oradaymış ve büyük bir dram varmış gibi tivitler atmanın anlamı ne olabilir?
Sağlık Bakanlığı açıkladı... İlgililer açıkladı... Nihayetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı, “Güvenli bölgeye getirin yaralılarınızı; ambulanslar alsın götürsün tedavi edilsin” diye.
Yok..!
İlle de ateş hattına ambulanslar gelsin istiyorlar.
Neden acaba?
Demek ki o binanın bodrum katında ya da yandaki birkaç binada öyle bir “turp” var ki, bir şekliyle “yaralı” kisvesi altında kaçırmaya çalışıyorlar.
Dilerim, o binadaki “büyük turp” ölü ya da sağ ele geçirilir.
Yoksa bir tane değil birkaç tane mi büyük turp var orada?
Belki de PKK terör örgütüyle birlikte hareket eden müttefik ülkenin elemanları da vardır...
Kim bilir!
Bülent Arınç’ı dinlerken; şaşırdık mı? Ih...
“Dolmabahçe mutabakatından Cumhurbaşkanının haberi vardı” cümlesini sanki Bülent Arınç ilk kez kuruyormuş gibi Arınç’ın bu sözü başlıklara çekilmiş.
Oysa Bülent Arınç, o cümleyi olayın yaşandığı o tarihte hem de Hükümet Sözcüsü olarak kurmuştu!
Yani Arınç cephesinde değişen bir şey yok.
Tıpkı, Deniz Feneri davası sırasında takındığı tavır gibi.
Tıpkı Mavi Marmara meselesinde takındığı tavır gibi.
Tıpkı Gezi kalkışmasında takındığı tavır gibi.
Tıpkı, “Henüz daha kral çıplak filan demedim” diye ağzında laf gevelediği zaman gibi.
Ve elbet tıpkı, “Bana suikast iddiasını sulandırmayın” diyerek açtığı kilitten “Milli orduya kumpas kuranların kozmik odalara yürüdüğü zaman gibi.
Bildiğimiz Bülent Arınç’tan geriye, bildiğimiz Bülent Arınç kalmış.
Şaşırmış gibi yapanlara hatırlatırım!
Feyzioğlu’nun Kızılhaç uyarısını not edin
Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nu çoğu kere eleştirdim. Bu kez hakkını teslim etmek isterim. Diyor ki “Akademisyenlerin imza attığı bildiride gözlemci diye tabir edilen heyetler Kızılhaç’ı işaret ediyor. Kızılhaç’ın ülkeye gelmesinin şartı ise savaşan taraflar statüsünün kabulüne bağlıdır. Kızılhaç’ın da Türkiye’ye barış gücü gönderebilmesini tavsiye edebileceğini bilecek kadar uluslararası hukuku bilirim. Bu devlet yıkılırsa hepimiz ve demokrasimiz devletin altında kalır.”
Doğru söze ne denir?