Tunus, Arap Baharı’nın öncü ülkesiydi. Sokak olayları ilk olarak Kuzey Afrika’nın bu küçük ülkesinde başlamıştı...
İşsizliğe ve kendisine hakaret eden görevlilerin aşağılamalarına isyan eden 26 yaşındaki Muhammed Buazizi’nin 17 Aralık 2010 günü kendisini yakması sokakları harekete geçirdi. Yüksek işsizlik, yolsuzluk, enflasyon ve siyasî sorunlar altında inleyen halk, sokakları doldurmak için sanki böyle bir işaret bekliyordu...
Buazizi’nin 4 Ocak 2011’deki ölümü sokakların kızgınlığını daha da arttırdı ve yoğun gösteriler sonucunda ülkenin Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali 10 gün bile geçmeden görevi bırakmak zorunda kaldı. Abidin, 1987’den beri, yani 23 yıldır iktidardaydı ve diktatörlüğü andıran rejimini bu şekilde bırakmayı hiç beklemiyordu. Zeynel Abidin devrilirken partisi RCD de yasadışı ilan edildi.
3 Mart 2011 günü yapılan serbest seçimleri oyların % 37’sini alan, eski rejimin yasaklısı Nahda Hareketi (Harakat an-Nahdah) kazandı. Bu seçimlerde diğer partiler % 10’luk bir oy oranına bile ulaşamadılar.
Sandıktan Nahda çıktı
Bazı kaynaklarda ‘İslamcı’ olarak tanımlansa da Nahda, şeriatı Tunus hukukunun ana kaynağı haline getirmeye çalışmayacağını açıkladı. Raşid Gannuşi önderliğindeki hareket için ‘İslami’ ve ‘ılımlı siyasi bir parti’ demek daha doğru olur herhalde. Hatta pek çok uzmana göre Nahda birçok yönden AK Parti’ye benzemektedir.
Buna rağmen içeride ve dışarıda Nahda’nın demokrasi zaferini kabul edemeyen güçlü lobiler oluştu. Fransa’dan bağımsızlığını aldığı 1956’dan beri laikçiliğin en keskin uygulamalarını halkına empoze etmeye çalışan Tunus’ta, İslami bir partinin hükümet kurması birileri için imkânsızdı.
Ayrıca, 1881-1956 arasında Tunus’u sömürgesi haline getirmiş olan Fransa başta olmak üzere bazı Batılı ülkeler de Tunus’taki gelişmeleri kaygıyla izlediler. Onlara göre Tunus’ta İslamcılar bir şekilde iktidardan indirilmeliydi...
Siyasi cinayetler
Tunus, henüz Mısır’ın kaderini paylaşmadı belki, ancak endişe verici gelişmeler artarak devam ediyor. Gelişmelerin kaynağında ise fail-i meçhul siyasi cinayetler var.
Şubat ayında sol kanattan laik siyasetçi Şükrü Belayid öldürüldü. İslami hareketleri çok sert bir dille eleştiren Muhammed Brahmi ise birkaç hafta önce öldürüldü. Tunuslu kaynaklara göre cinayetler aynı silahla işleniyor.
Bizdeki siyasi cinayetlere çok benzeyen suikastların ardından bekleneceği üzere sokaklar karıştı ve karşıt gruplar birbirleri aleyhine gösterilere başladılar. Böylece toplum kutuplaşırken, yeni anayasa yapma çalışmaları da riske girdi. Zaten uzmanlara göre cinayetlerin temel gayesi de bu, yani İslami partiyi sokak baskısı ile iktidardan indirmek ve yeni bir anayasanın yapılmasını engellemek.
Kısacası, Tunus’ta bildik bir oyun oynanıyor ve toplum dindar-laik hattında ikiye bölünüyor. Ortaya çıkan çatışmayı ise “kurtarıcı” rolüyle laikliğin ve ülke bütünlüğünün güvencesi olan Tunus Ordusu durduracak. Bu arada her türlü kışkırtmaya adeta gönüllü olarak gelen El Kaide benzeri bazı Selefi gruplar da darbe ortamını sağlamak için her türlü katkıyı sağlayacak... Batı’ya düşen rol ise Mısır’da olduğu gibi darbeye darbe diyememek, hatta darbeye lojistik destek vermek olacak...