Aylardır o kadar çok zirve gerçekleşti ve önümüzdeki süreçte de o kadar çok zirve var ki, adeta zirve bombardımanıyla karşı karşıyayız.
Bu elbette şikâyet edilecek bir şey değil. Uluslararası siyasetin zirve noktasındaysanız ve küresel çapta bir liderlik sergiliyorsanız her zirvenin baş aktörü olursunuz.
Zirvelerde yer alabilmek hem ülkelerin stratejik önemiyle, hem siyasi liderliğin etkisiyle ilgilidir. Türkiye tarihi müktesebatı yanında son dönemde sergilediği müthiş dışpolitika hamleleriyle küresel zeminin önemli bir aktörü haline gelmiştir.
Her ne kadar muhalefet, ‘Libya’da ne işimiz var’, ‘Barış Pınarını niye yapıyoruz’, ‘ABD ile niye aşık atıyoruz’, ‘Küresel güçlerle niye didişiyoruz’ gibi eleştiriler getirse de Türkiye oyun kurucu bir aktör olarak masada ağırlığını hissettiren bir konuma gelmiş durumda.
Şu son birkaç ayda katıldığımız zirveleri bir düşünün.
Sondan başlarsak Cumhurbaşkanımız Malezya’da gerçekleşen Kuala Lumpur Zirvesi’ndeydi ve oraya İsviçre’deki BM küresel mülteci zirvesinden geçti.
8 Aralık’ta İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı’nın yatırım zirvesi vardı.
Ondan önceki hafta 4 Aralık’ta Londra’da NATO Zirvesi ve 3 Aralık’ta Dörtlü Liderler Zirvesi (Türkiye, ABD, Fransa, Almanya) gerçekleşti.
30 Kasım’da TANAP’ın (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı) Avrupa bağlantısının açılış töreni bir liderler zirvesine dönüştü.
27 Kasım’da İstanbul İSEDAK zirvesi yapıldı.
13 Kasım’da ABD’deki zirvede Erdoğan ve Trump bir araya geldi.
24 Eylül’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi zirvesinde Erdoğan büyük ses getiren açıklamalarda bulundu.
Önümüzdeki aylarda da yine Türkiye’nin katılımıyla önemli zirveler gerçekleşecek.
8 Ocak’ta Rusya lideri Putin, Erdoğan’la bir araya gelecek.
Muhtemelen 2020’nin ilk çeyreğinde Londra’da gerçekleşen liderler zirvesinin ikincisinin yapılması ve Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesinin toplanması söz konusu olabilir.
Dünya siyasetini şekillendiren tüm bu zirvelere Türkiye’nin katılması, bazı zirvelerin Türkiye’de yapılması, bazılarının doğrudan Türkiye ile süper güç diye görülen büyük ülkeler arasında geçmesi önemli hususlardır.
Türkiye hem küresel güç olan ülkelerle bir araya gelerek bölgesel konulara ağırlığını koyuyor, hem de İslam ülkelerinden Asya’ya, Avrupa’ya, Uzak Doğuya kadar geniş bir yelpazede farklı eksenlerin ortak paydası haline geliyor. Bu çok boyutluluk, Türkiye’nin elini güçlendiren önemli bir avantajdır.
Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı ve Libya anlaşması gibi son dönemde yaptığı iki stratejik hamle yüksek siyaset göstergesidir.
Yine BM, AB, İİT gibi uluslararası örgütlerin yetersiz kaldığı göçmenler meselesi gibi bazı konularda alınan inisiyatifler de ulusal ölçeği aşan boyutlardadır.
Her liderler zirvesinin en çok konuşulan ülkesi ve lideri olmak gurur duyulacak bir husustur.
Bir yanda içe kapanmacı ve statükocu bir muhalefet anlayışı, diğer yanda risk alıp cesaret ve kararlılıkla ulusal çıkarları için küresel hamleler yapabilen bir iktidar anlayışı…
Zirvede ve dorukta olmak sert rüzgârlara maruz bırakır ama aynı zamanda geniş bir bakış açısıyla liderlik etme imkânı tanır.