ABD Başkanı ve Batı medyası PKK-YPG için sıklıkla ve ısrarla “Kürtler” ifadesini kullanıyor. Neden?
Maalesef sadece ABD Başkanı ve Batı medyası değil, pek çok Batılı siyasetçi hatta kimi Türk yazarlar da PYD-PKK çizgisi yerine Kürtler yahut Suriyeli Kürtler tabirini kullanmakta ısrar ediyorlar. Uzun süredir pişirilen bir projenin erken ilanı gibi bir durum bu. Uzun süredir Suriye özelinde alternatif Kürt oluşumlar bertaraf edilmekte, Kürt ailelerin çocukları PYD kontrolü altındaki topraklardaki okullarda PKK propagandasına maruz bırakılmakta, yine bu çocuklar PYD tarafından zorla silahaltına alınmakta. Ortada Batı’nın aktif desteğiyle Suriye’deki tüm Kürtleri PYD’ye tabi kılmaya zorlayan bir yapı var: PYD. PYD bu amacını gerçekleştirmek için öncelikle Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) gibi alternatif Kürt oluşumların ofislerini kapattı. İbrahim Biro gibi ENKS yöneticileri Suriye dışına sürüldü. Tüm bu hengâmede 200 binin üzerinde Suriyeli Kürt ise Türkiye topraklarına sığındı.
ABD KONTROLÜNDE TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI
Bu etnik-ideolojik zorlamayla dünyayı neye ikna etmek istiyor PYD-PKK ve terör örgütüne “Kürtler” diyenler?
PYD’nin bu yıldırma politikası bizim ulusal çıkarlarımız uğruna abarttığımız bir durum değil. PYD’nin hak ihlalleri ve yıldırma politikalarını Londra merkezli Uluslararası Af Örgütü’nden New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne kadar pek çok insan hakları örgütü raporladı. Neticede bugün Suriye’de PYD kontrolündeki bölgelerde alternatif bir Kürt oluşum yok, hepsi bastırıldı, sürüldü. Ancak Suriye’den çıkarılıp Türkiye’de ve Irak’ta faal olan Kürt gruplar var. Dahası doğrudan Milli Ordu, eski adıyla Özgür Suriye Ordusu saflarında PYD’ye karşı savaşmış Kürt gruplar var. Suriyeli Kürtler üzerinde bu proje sürüyor ve Türkiye’nin buna engel olması gerekmekte. Zira Fırat’ın doğusundaki terör bölgesinde çocuklardan yaşlılara kadar tüm nüfusa PYD tarafından ABD koruması altında Türkiye düşmanlığı aşılanmakta. PKK, Türkiye’den militan devşirmekte zorlanırken Suriye’yi yeni bir militan havuzu olarak görmekte. Bu havuzu kurutmak, Suriye Kürtlerini PYD etkisinden çıkarmak Türkiye’nin kendi menfaati için de gerekli.
PYD İKİ YILA KADAR TERÖR LİSTESİNDEYDİ
Türkiye PKK=PYD tezini sadece söylemde bırakmıyor, muhataplarına dosyalar dolusu belge bilgi de veriyor. Buna rağmen sonuç değişmiyor. Bunun bir açıklaması var mı?
Aslında Türkiye’nin ABD başta olmak üzere Batılı müttefiklerine (!) dosyalar dolusu kanıt sunmasına gerek de yok. PYD’nin PKK’nın Suriye şubesi olduğunu bilmeyen Batılı uzman, gazeteci, siyasetçi yok zaten. ABD eski savunma bakanı Ashton Carter’dan hâlihazırdaki Suriye özel temsilcisi James Jeffrey’e, ABD özel kuvvetler komutanı General Raymond A. Thomas’a kadar pek çok asker ve sivil bürokrat, siyasetçi doğrudan doğruya PYD-PKK ilişkisini kâh konuşmalarında kâh verdikleri mülakatlarda kabul ettiler zaten. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı terör örgütleri listesinde son iki yıla kadar PYD, PKK’nın Suriye kolu olarak yer bulan bir örgüttü. ABD bu ilişkiyi bile bile PYD ile bir ortaklık geliştirdi.
PYD PLANI BERBATTI, DİĞERLERİ FİYASKO
Ama neden?
Kötümser bakışla ABD tarafından Türkiye’nin güneyine terör koridoru açarak Türkiye’ye yönelik bir hamle olarak okunabilir. Ama ben ABD’nin motivasyonunun bu olduğunu sanmıyorum. Bence gerçekten de PYD’siz bir formül düşünemediler. PYD’yi kullanarak önce DEAŞ’ı temizleyecek, sonra İran’ı PYD ile dengeleyeceklerdi. Bu berbat bir plandı ama bence ABD’li yetkililer bu planın komplikasyonlarını hesaplayamadı. Doğru hesapladıkları tek konu PYD’nin ABD’nin özellikle havadan sağladığı ateş desteği ile Fırat’ın doğusunda DEAŞ’ı temizleyeceğiydi. Sonuçta PYD ciddi kayıplar verse de, hiç kolay olmasa da ABD gölgesinde DEAŞ’ı geriletebildi. Bunu bazen BBC’nin haber yaptığı üzere DEAŞ ile anlaşıp DEAŞ militanlarını otobüslerle Türkiye ve diğer komşu ülke sınırlarına taşıyarak yaptı, bazen Rakka’da olduğu gibi şehrin Amerikan hava bombardımanıyla dümdüz edilmesiyle yaptı, ama yaptı. Sonuçta sahada ABD askerleri değil, ama propaganda yoluyla ikna edilerek ama zorla silahaltına alınan Kürt gençleri öldü. ABD DEAŞ’ı kendisi kayıp vermeden, Kürt gençlerini öne sürerek temizleyebildi, en azından yer altına itti. Ancak ABD’nin bunun dışındaki hiçbir hesabı tutmadı.
TÜRKİYE PES EDER SANDILAR!
Tutmayan hesapları açalım lütfen?
Mesela Türkiye’yi PYD konusunda ikna edeceğini düşünüyordu. Öyle ya, ABD’nin PYD ile bu ortaklık projesi başladığında Türkiye Rusya ile oldukça gergin bir süreçten geçiyordu. Bir yandan ülkesine kabul ettiği Suriyeli mülteciler, bir yandan Rusya ve ABD tarafından Suriye’nin dışında tutulmasıyla Türkiye ABD’nin gözünde artık oyun dışı kalmıştı, öyle ya da böyle PYD realitesini kabul edecekti. Olmadı, ABD’nin hesaplarında Türkiye’yi hafife aldığı görüldü. Türkiye Astana süreci üzerinden Rusya ile yeni bir başlangıç yaptı ve Fırat’ın batısında kendisine alan açtı. Fırat’ın doğusunda da Türkiye oyuna girerek denklemi değiştirdi, askeri olarak rüştünü ispatladı. Önce Cerablus, El-Bab, Azez üçgeninde DEAŞ’a darbe vurdu, sınırını DEAŞ’tan temizledi ve PYD’nin sınır boyunca terör koridoru projesini tamamlamasını önledi. Sonra Afrin’e yaptığı operasyonla Fırat’ın batısındaki sınırlarından PYD’yi söktü attı. Hem de bunu ABD’nin Rakka’da, Rusya’nın Halep’te yaptığı gibi şehirleri havadan döverek değil, mevcut şartlarda oldukça temiz operasyonlarla gerçekleştirdi. Yetmedi, hem terörden temizlediği bölgeleri imar etti, açtığı okul ve hastanelerle normal hayata döndürdü, hem de Arap, Türkmen, Kürt yerel unsurları Milli Ordu altında eğitti, disipline etti. Sahada güçlenen Türkiye masada da elini güçlendirdi ve gün geldi İstanbul’da Rusya, Almanya ve Fransa ile düzenlediği dörtlü zirvede ABD’yi dışarıda bıraktı.
ABD’NİN TÜRKİYE’Yİ KAYBETME LÜKSÜ YOK
ABD PYD-PKK’yı eğitti donattı ve bir tür meşruiyet atfetti. Bu düşmanlığa rağmen Türkiye ABD ile ilişkilerini neden sürdürdü?
ABD dünya ekonomisinin beşte birine, savunma harcamalarının yarısına sahip bir ülke. Dolar ve Swift sistemi üzerinden küresel ekonomiyi, BM ve Dünya Bankası üzerinden dünya düzenini belirleyebiliyor. Tek süper güç. Böyle bir ülkeyi göz ardı edemezsiniz. Ancak Türkiye bu güç farkından dolayı Suriye’de bir oldu-bittiye de razı olmadı. Alternatif bloklar kurdu, ABD’yi dışarıda bırakan zirvelere ev sahibi oldu, askeri operasyon yaptı. ABD’yi rahatsız etti ancak sorumlu devlet edasıyla, şeffaf şekilde ve sonuçları hesap ederek attı adımını. Bu sayede ABD ile ilişkiler gerilse de kopmadı. Türkiye, ABD’nin bölgede Türkiye’yi kaybetme lüksünün olmadığının farkındaydı.
TÜRKİYE’NİN TUTUMU HEM AHLAKİ HEM HUKUKİ
PYD, ABD’nin terör listesinde. Uluslararası hukuk açısından bir yaptırım gerekmiyor mu?
ABD, birçok federal biriminin terör örgütleri listesinde olan PYD’yi bu listelerden çıkarmış durumda. Ancak bu Türkiye’nin haklı argümanlarını elinden almaz, PKK-PYD ilişkisine dair kanıtları ABD’li pek çok resmi kaynak bolca verdi, veriyor zaten. Ne var ki haklı olmanın uluslararası ilişkilerde pek karşılığı yok. ABD fabrikasyon kanıtlarla Irak’ı işgal etti, diktatör de olsa ülkenin cumhurbaşkanı asıldı, işgal, mezhep savaşı ve terör üçgeninde Irak zenginliğini, insanını, bombalanan kütüphanelerinde kültürünü, Ebu Gureyb’te insanlığını yitirdi. Bu yıkıntıda PKK kök saldı, DEAŞ hayat buldu, yayıldı, ABD’nin bölgedeki düşmanı İran Irak’ı uydu devlete dönüştürdü, milislerini yerleştirdi vs. Irak’ı işgalin haksız olduğunu artık herkes kabul ediyor ama çok geç. PYD konusu da böyle. Uluslararası ilişkilerde gücünüz kadar haklısınız.
HAKLI, GÜÇLÜ, KARARLI
Tüm bunlara rağmen Türkiye ahlaki bir duruşu tercih etti ve Suriye politikasını hem Astana ve Cenevre süreçleri gibi uluslararası koordinasyon kanallarıyla uyumlu yürüttü, hem de askeri operasyonlarını BM Antlaşması’nın meşru müdafaa hakkı tanıyan 51. maddesi ve 1998 yılında Suriye ile yapılan Adana Antlaşması gibi hukuki temeller üzerine icra etti. Tek başına haklı olmak yetmezdi ama gücümüzü haksız biçimde de kullanmadık. Öte yandan PYD desteğinden dolayı ABD’yi mahkum ettirebileceğimiz bir uluslararası mecra yok, dünya öyle bir yer değil. Ama PYD’yi haklı gerekçelerle ortadan kaldırmak Türkiye’nin hakkı ve Türkiye de bu güce ve kararlılığa sahip.
VOTEL DE MCGURK DE PYD-PKK MİYOBU İDİ
PYD’nin bir hata olduğunu nasıl görmedi “süper güç” ABD?
İlginçtir bunu en net gören ABD devleti değil, başkan Trump oldu. Trump en azından bu konuda CENTCOM, savunma ve dışişleri bakanlığı gibi politika uygulayıcılardan daha rasyonel bir duruş sergiledi, umarım sapmaz. Peki Votel’den McGurk’e bunca profesyonel nasıl böyle büyük bir hesap hatası yaptı? Kısmen hataların üst üste birikmesi, kısmen dar bir sahaya fazla angaje olarak adeta miyopluk derecesinde basiretlerini kaybetmeleri nedenler arasında sayılabilir.
PYD-PKK EDİNDİKLERİNİ BİR BİR KAYBEDECEK
Bundan sonra ne olur?
PYD ABD’nin ne ilk hatasıydı ne son olacak. ABD, PYD yüzünden Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamazdı, bunu fark etti. Suriye’de önümüzdeki süreç geride bıraktığımız üç yıla göre PYD kazanımlarının bir bir kaybedildiği, Türkiye’nin öne çıktığı bir süreç olacaktır. Bu süreci yönetmek için, hem ABD hem Rusya ile dengeli bir ilişki gözeterek Fırat’ın doğusunda da batısında da söz sahibi olmak için Türkiye’nin ciddiyetle ve hassas dengeler üzerinde sürdürmek zorunda olduğu yoğun bir mesaisi olacak.
HALKA GÖRE KAYYUMLAR GEÇ BİLE KALMIŞTI
31 Martta “Kürtler”in yapacağı seçimler ayrıca konuşulmayı gerektiriyor. DBP-HDP’de iken kayyum atanan belediyelerde sizce seçim nasıl seyreder?
Kayyum atamalarından kısa süre sonra bu belediyelere yaptığım seyahatlerde Kürtlerin ekseriyetinin süreci desteklediğini gözlemlemiştim. PKK’nın kendi kendine şiddet sarmalını başlatması, yanlış kaza ihbarıyla çağırılıp şehit edilen trafik polisinden uykusunda öldürülen polislere, hendek ve tuzaklı patlayıcılarla güzelim ilçelerin yıkıma uğratılmasından PKK sorumlu tutuluyordu. Örgüt tarafından haraca bağlanan, zorla kepenk kapattırılan esnaf, çocuklarını okula gönderemeyen aileler, türlü tehditlere maruz kalan pek çok Kürt neredeyse kayyumlar için geç bile kalındığı düşüncesindeydi. Belediyelerin gençlik merkezlerinde çocuklarına Öcalan kitapları okutturulan, çocukları piknik adı altında kırsal arazide PKK teröristleri ile buluşturulan aileler bu görüşü tekrarladılar.
KAYYUM TERCİH DEĞİL ZARURET
Ancak zamanla o acılar soğudu, PKK ve HDP’nin kayyumlar üzerinden kurduğu mağduriyet anlatısı kimi kesimlerde karşılık buldu. Bugün kayyumlara olumlu bakan Kürtler olduğu gibi olumsuz bakanlar da var muhakkak. İyi hizmet sunan, vatandaşa soğuk bürokrasi penceresinden değil halkın içinden bakabilen kayyumlar olumlu bir intiba bırakmıştır. Kayyum atamaları tercih değil mecburiyetti. Bunun farkında olan çok sayıda Kürt de var.
5’TE 1 ORANINDA GEÇİŞ OLUR
Ben bu seçimlerde kayyum atanan belediyelerin en az beşte birinin AK Parti’ye geçeceğini, genel olarak da HDP (BDP/DBP)’nin önceki seçimde kazandığı birçok belediyede oy farkının azalacağını düşünüyorum. Önceki seçimde yüzde 80’le HDP’li başkan adayını seçmiş bir yerleşkede radikal bir değişim beklenemez. Değişim olacaksa da tedricen olacaktır.
‘KÜRTLERİN DEVLETİ TÜRKİYE’DİR’ SÖYLEMİ İŞLENMELİ
AK Parti’nin MHP ile ittifak yapmasının bölge oylarını etkileme ihtimali var mıdır?
MHP ile ittifaktan rahatsız olan Kürtler olduğu bir gerçek. Kısa vadede bunu değiştirmek zor. Ama uzun vadede bu ittifak doğru işlenirse Türk milliyetçiliği ile Kürt kimliğini harmanlayabilecek bir fırsata dönüşebilir. Türkiye farklı etnik dokuları bünyesinde barındırabilecek bir milliyetçilik inşa edebilir. Kısa vadede AK Parti’nin bu ittifakın Kürtlerin zararına değil menfaatine olduğunu inandırıcı bir üslupla anlatması gerekiyor. AK Parti dönemlerinde Kürtlere teslim edilen kültürel ve sosyal haklardan geri adım atılmayacağı, Kürtlerin bir devleti olduğu ve bunun Türkiye olduğu gibi konular işlenirse ittifakın Kürt oyları üzerinde kısa vadede oluşturacağı olumsuz etki telafi edilebilir.
KÜRT OYLARINA TALİP OLAN CHP’NİN İŞİ ZOR
HDP’nin CHP ile teması hiç kesilmedi ama HDP millet ittifakına da dahil edilmedi. Üstelik 7 Haziran’dan beri görünür olan etkileşim ve senkronizasyona rağmen. Neden?
CHP’nin işi zor. Bir yandan liberal, bir yandan ulusalcı bir söylem. Partinin genetik kodları ulusalcı söyleme yakın, seçmeni de bunu talep etmekte. Ama Kılıçdaroğlu partiyi dönüştürmek de istedi, dindarlara, Kürtlere, liberallere partiyi açmaya çalıştı lakin ulusalcı söylemi de terk edemedi. CHP, hem İyi Parti hem HDP olmaya çalıştı, olamadı. CHP İyi Parti’yle HDP’yi aynı koalisyonda birleştiremez, partilerin kadro ve söylemleriyle bu mümkün değil. Ama toplumun yarısının desteğini alan AK Parti’yi yenmek istiyorsanız bu iki partinin oyuna muhtaçsınız. O yüzden biriyle açık, diğeriyle gölge ittifak kurmayı denemekte. Ama bu gölge ittifak Sözcü okuyan, Atatürk rozetli emekli amcanın gözünden kaçmıyor, parti tabanındaki hazımsızlığı görebiliyoruz.
İSTANBUL’DA KÜRT OYLARI YİNE AK PARTİ’DE TOPLANIR
Nüfus açısından en büyük Kürt şehri İstanbul. İstanbul’da Kürtler açısından seçim nasıl seyreder? Cumhur ittifakının adayı Binali Yıldırım ile Millet ittifakının adayı Ekrem İmamoğlu açısından İstanbullu Kürtlerin tercihi ne olur?
Ben İstanbul’da Kürt oylarının daha önce de olduğu gibi ekseriyetle AK Parti’de toplanacağını düşünüyorum. CHP’nin bu ülkenin dindarları ve Kürtleri üzerinde ciddi bir miras sorunu var. Tek parti döneminin katı seküler ve asimilasyoncu uygulamaları Kürt hafızasında iyi bir yer tutmuyor. Bence Ekrem İmamoğlu’nun en büyük dezavantajı partisinin ismi.