Seçim gecesi, nasıl olur bilinmez, ülkemizin en büyük medya kuruluşu olduğu iddia edilen Doğan Medyanın Haber Ajansının sosyal medya hesabı ele geçirilir ve ‘Diktatörden hesap sorun! Oyunuzu HDP’ye verin’ mesajı atılır. Hesabı ele geçirenler tarafından yazıldığı iddia edilen bu gönderi Batman, Şırnak ve Diyarbakır da bazı Polis ve Askeri lojmanlarında kalan asker ve polislerce dikkate alındığından olsa gerek lojmanlarda oy kullanılan tüm okulların sandıklarında sözde BarışKazanacak etiketini açarak propaganda yapan parti birinci çıkar.
Herkesin aklına gelen ve tuhaf karşılanan nokta, eşi ile alışveriş yaparken arkadan vurularak şehit edilen bir askerin meslektaşlarınca Doğan Haber Ajansının hesabını ele geçirenler tarafından gönderildiği iddia edilen bir mesaja inanarak malum partiye nasıl sahip çıkabildikleri sorusudur? Tuhaf olarak karşılansa da cevabı seçimden önce Diyarbakır Belediyesini ziyaret eden bir GYY’nin görüşmelerinde aramak yanlış olmayacaktır.
Bundan beş yıl önce sosyal medya hesabından CHP’nin genel başkanı hakkında hakarete varacak kadar gönderiler paylaşan sanatçının muhalif yazarlığa başladıktan sonra aynı partinin taraftarlarına konferans vermesi de bu dönemde yaşadığımız tuhaf ilişkilerin göstergesi. Seçim günü HDP’li bir sandık müşahidinin görüntülerini ‘AKP’li Müşahitden şok hareket! Oy kullanamayanların yerine kendisi oy kullanarak tüm oyları AKP’ye attı’ diye haber yapan yayın organının sosyal medya hesabımız çalındı savunmasına inanmamızı beklemesi de bir başka tuhaf gelişmelerin arasında yerini alır.
Seçim sonuçlarına göre HDP’nin barajı aşmasına bir CHP’li belediye başkanının sevincini pilav dağıtarak göstermesini, İsrail gazetelerinin seçim sonucunu kendi lehine gösteren yayınlara başvurması, CHP’li belediye başkanının mı yoksa İsrail medyasının mı daha tuhaf olduğu sorusunu akla getirir.
Seçim sonrasında ‘Korkmayın sizi asacak halimiz yok. Adil olarak yargılanacaksınız!’ sözlerini sarf eden zihniyetin 6-7 Ekim olaylarında ölen vatandaşların hesabını yargılanarak ne zaman vereceğini akla getirmemesi, kendilerince elde ettikleri zafer sarhoşluğundan kaynaklanan bir başka tuhaflık olsa gerek.
Fransız Liberation’un ‘Osmanlı’nın çöküşü’ diye seçim yorumunu görmezden gelen bizdeki malum medyanın, seçim öncesinde ‘Osmanlı hayali, rüyadan ibaret’ tadındaki analizleri manşete taşımaları, Yeni Osmanlı söyleminin içerdeki çevrelerden çok dış ülkelerde daha inandırıcı karşılandığını göstermektedir. Türkiye’de yaşanan gelişmeleri sadece Cumhurbaşkanı’nın devlet için yaptırdığı saray tartışmalarına hapseden muhalif zihniyetin amacı değişimi karartmaya yönelik olduğu aşikârdır. Bu zihniyetin ülkemizde yaşanan asıl değişimin dış ülkeleri endişeye sevk edecek şekilde gerçekleşmesini fark edememesi, içimizdeki malum çevrelerin davranışlarındaki tuhaflığı gösterecek nitelikte desek yanlış olmaz.
Seçim sonrasında AB ülkelerinden İsrail’e kadar sevinç tepkilerine bakılırsa kimlerle beraber aynı düşüncede yer aldıklarının hesabını bile yapmaktan aciz olanların tuhaflıkları bu kadar değil elbette.
The New Yorker dergisinin bir zamanlar Bin Ladin’in silinmiş resmini kapağına taşımasından etkilenen Nokta dergisinin, Cumhurbaşkanı’nı benzer şekilde kapağına koyması, tuhaflıktan öte dışarıdaki bağlantılarını ortaya koyan ve her türlü tepkiye layık bir adım olarak görülebilir. Verilen tepkiler karşısında özgür basın susturulamaz masalına başvuranların basından ne anladıklarını ortaya koyan saçmalıklarını da görememeleri veya görmek istememeleri de bir başka tuhaflık.
Bir yazarın ülkesini dışarıya şikâyet ettiği ama sattığı romanlardan servetine en çok son yedi yılda servet kattığını hatırlarsak derdinin ne olduğunu anlamak için çok fazla düşünmeye gerek yok. ‘O bir kaplan ve asla fino köpeğine dönmeyecek, hala zararlı’ diye Türkiye Cumhurbaşkanı’na saldıran İsrail’de sözde bir yazarın bile amacının ne olduğunu sorgulamaya davet ettiğimiz yeni seçmenlerin bu tuhaf şeyleri düşünmesini istemek bu dönemde tuhaf olarak karşılanmaması gereken tek doğru olsa gerek.