Amerikan derin devletinin 45 yıllık süreçte içimize yerleştirdiği bir emperyalist işbirlikçisi örgütün toplum ve devlet yaşamımızda açtığı derin yaraların kapanması hayli zaman alacak.
15 Temmuz’da genelkurmay başkanlığı görevinde olan, bugünün milli savunma bakanı hakkında çıkan tartışma, Türk vatanının sarsılmaz bekçisi olarak tanımladığımız TSK’nın bu örgüt eliyle ne hale getirildiğini gösterdi.
“Silah arkadaşlığı” kutsal bir kavramdır, tek zemini “güven”dir. Eğer aynı üniformayı taşıyan insanlar birbirlerine güvenmiyorsa, orada çok ama çok ciddi sorunumuz var demektir.
Bırakın yapmış oldukları tüm hainlikleri bir kenara, FETÖ’nün bu aziz vatana yaptığı en büyük ihanet, insanlar ve kurumlar arasındaki güven duygusunu ortadan kaldırmasıdır.
Bakın, Hulusi Akar, zaten FETÖ’nün hedefindeki bir isim… Ama Balyoz-Ergenekon sürecinin mağdurlarının açıklamalarından anlıyoruz ki, FETÖ’nün mağdur ettiği insanların da sevmediği bir komutan…
Bu nasıl olabilir? Aslında olmaması gerekir ama emperyalizmin manevra kabiliyeti, algı operasyonları, uzun vadeli çürütme-çökertme planları zaten budur…
Biz, anti-emperyalist savaş tek cephedir derken karşımızdaki gücün bu yapısını bilerek konuşuyoruz.
Hulusi Akar üzerinden tırmandırılan tartışmaya en çok kim sevinir? Suriye’nin kuzeydoğusunda panik halinde Türk askerinin gelmesini bekleyen PKK-ABD-İsrail ittifakı ile onların tescilli işbirlikçileri FETÖ’cüler…
FETÖ’cüler seviniyorsa, Türkiye bir yerde yanlış yapıyor demektir, bilin.
Erdoğan ele geçirilseydi
Tümamiral Cihat Yaycı komutasındaki vatansever kadroların oluşturduğu FETÖMETRE’nin tüm komutanlıklarda devreye girmesi, ankesörlü telefon soruşturmalarını yürüten savcıların/emniyet-MİT istihbarat birimlerinin vatanseverliği, TSK’daki kripto unsurların temizlenmesini sağlıyor. Ortaya çıkan tablo, dehşet vericidir…
Savcılar, kendi komutanlarına değil, bir takım sivil imamlara (tamamı CIA ajanı) bağlı binlerce kripto FETÖ’cüyü tutukluyorlar. Belli ki TSK, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında büyük bir ihanet örgütlenmesiyle karşılaşmış. Bunun tek sorumlusu, Hulusi Akar mı, insaf!..
Hulusi Akar’ın dönemi eleştirilmeyecek mi, tabii ki eleştirilir ama hepimizin bilmesi gereken ana nokta, o imzayı atması halinde darbe ihanetinin emir-komutaya dönüşeceği ve Türkiye’nin başının büyük ama çok büyük belaya gireceğiydi.
Kim nasıl anlarsa anlasın, benim düşündüğümü kitabın ortasından söyleyeyim: 15 Temmuz ihanetinin önlenmesinde tek bir unsur önemlidir. Erdoğan’ın ele geçmemesi ve sağ-salim bir şekilde önce halkı sokağa çağırıp, sonra da İstanbul’a inmesidir.
CHP’nin manidar tutumu
CHP’nin, 15 Temmuz’u önleyen askeri kadronun komutanını bu ölçüde hedefe oturtması dikkat çekicidir. İzledikleri politikalar nedeniyle bu soruyu CHP’yi yönetenlere sorma hakkı görüyorum: 15 Temmuz ihanetinin siyasi ortağı sizler miydiniz, yaşanılan büyük hayal kırıklığı mı sizlere bütün bunları yaptırıyor?
Eğer, Türkiye’nin 15 Temmuz felaketine kadar varan süreci tartışılacaksa, ki tabii ki tartışılmalıdır, bunun başlangıç noktası Hulusi Akar mıdır, sanmam…
Geçmişin YAŞ kararlarında imzaları olan genelkurmay başkanlarına, bu millet henüz “ne ettiniz de, bu ülkenin generallerinin yarısını Amerikan ajanı kıldınız” diye sormadı!.. Sorması gerekir mi, evet…
Tabii ki soracağız ve cevaplar arayacağız…
Yalnız TSK mı, hayır. Sivil bürokrasi, üniversiteler, siyaset, medya…
İhanetin hesabını sormazsanız, ihanetin ortağı, yani, hain olursunuz…
Beka mücadelemizde kimseyi tanımayacağımız açıktır…