Sevgili dostlar, 2006 yılından itibaren “TSK’ya kimler, neden saldırıyor” başlığı altında aşağıdaki bazı bölümlerini bulacağınız sorgulamayı ele alıyor ve TSK’nın değişen küresel denklem içinde nasıl yıpratıldığını analiz ediyor ve sizlerle paylaşıyorum...
Son dönemde ortaya çıkan tablo ve bölgemizde beliren TERZİ, Sayın Cumhurbaşkanımızın da defalarca ifade ettiği gibi “yeni bir harita çizmeye çalışıyor”. Bu deneme analizimizi yeniden ele almayı ve özellikle PARALEL YAPILANMA tarafından TSK’ya karşı yapılan operasyonların sebeplerini daha derinde ve geçmişte aramamız gereğini ortaya koyuyor...
Resmin tamamına 1993 Özal’ın şüpheli şekilde aramızdan ayrılmasından itibaren kare kare bakmalı ve bugün KÜRESEL GÜÇLER VE TAŞERONLARI TARAFINDAN ne yapılmak istendiğini daha net anlamalıyız.
Sorgulamaya başlamadan çok önemli bir detayı belirtmekte büyük yarar var; Clinton döneminden itibaren ortaya çıkmaya başlayan ve 2001 krizi ile “yönetimi ele alan DERİN AMERİKA”, bugün Başkan Obama’nın da çok ciddi mücadele verdiği bir yapı. Aşağıdaki yazıda ABD diye gördüğünüz vurgular “Amerika’yı değil DERİN YAPILARI” işaret ediyor...
Bakalım 2006’dan bugüne neyin altını çizmişiz, ne demişiz, bazı bölümleri aynen paylaşıyorum. Bunları paylaşmamın amacı TSK’yı kurumsal olarak elimden geldiğince bu sorgulamaya davet etmek...
Bakalım neler yazmışız;
“...TSK’ya kimler, neden saldırıyor ve ‘yıpratma kampanyası’ yürütüyor?
Adım adım gidelim... 1- Bill Clinton Mayıs 1997’de ‘Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi’ adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü ‘kendi çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin’, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar aldı; ‘...petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, yaşamsal çıkarlarımızdan biridir’... 2- Bölgedeki dinamiklerin değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de ‘Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK) değiştirdi ve ‘aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi’ gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında ‘Ortadoğu’da yerleşme’ derdini yavaş ortaya dökenlerin, ne yapmak istediğini ‘ilk algılayan yapı’ olma özelliğinden kaynaklanıyordu... 3- MASK’ın değişmesi bazı çevreleri rahatsız etti... Bu yapılar, TSK’nın ‘bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Ankara’dan alınmasından’ ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK’ın değiştirilmesi ‘eleştiriliyor’ ve şu ifade kullanılıyordu; ‘...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır’... 4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik özellikle DERİN KÜRESEL YAPILARIN raporlarında; ‘Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin’ küresel yapıların ana çıkarlarının’ bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu... 5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük ‘finansal manipülasyonu’ ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet FİNANSAL-ENTELLEKTÜEL KAPASİTESİ yeterli olmadığı ve gerekli siyasi istikrarı gösteremediği için içeriden-dışarıdan atılan adımlar ile ‘pasifize’ edilip, ülke Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde attıkları adımlar ile eridiler. Ve en önemlisi GÜÇLÜ BİR SİYASİ DURUŞ olmadığı için Türkiye’nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci başlatılmak istendi... 6- Devlet düşmanı eski ‘bazı fraksiyon mensupları’, yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya saldırı da pozisyon alarak, DERİN PLAN içinde harekete geçtiler...PARALEL YAPILANMA bu işin ihale edildiği odaklardan biriydi...”
Sevgili dostlar, SALDIRI daha doğrusu BÖLGEYE BİÇKİ-DİKİŞ yapma hırsı ve bundan doğan saldırı artık sadece CUMHURBAŞKANLIĞI, Hükümet, TSK veya başka kurumlara değil ! Saldırının şiddeti Türkiye adına çok ciddi bir noktaya geldi ve bence en önemlisi konu artık sadece SİYASİ değil ! KÜRESEL GÜÇLERİN HARİTA ÇİZME hırsı “akıllarını” solladı ve bunu yaparken kurdukları DEAŞ gibi terör örgütlerini kendi amaçları doğrultusunda “TÜRKİYE İLE AYNI KAREYE” sokmak en büyük hedefleri...
Çıkarım 1: Yapılmak istenenler “Hükümeti, TSK’yı ve/veya bazı kurumları” aşarak Türk DEVLETİ’nin varlığına yönelik bir durum haline geldi ve her Türk vatandaşı olanları ve Türkiye’ye yönelik BÜYÜK KALKIŞMA’yı net olarak idrak etmeli ve gereğini yapmalı...
Çıkarım 2: Ben sadece 2006’dan bugüne savunduğum ana tezden küçük detayları hatırlattım... Konuyu derin sorgulayanlar, başladığımız noktadan yola çıkarak çok ama çok önemli çıkarımlar yapacaklardır...
Çıkarım 3: Sayın CUMHURBAŞKANIMIZIN, Savunma Endüstrisi başta olmak üzere özellikle TSK’nın her türlü ihtiyacının yerli üretilmesi ile ilgili çabasını ve Telekomünikasyon ve Savunma alanındaki entegrasyon öngörüsünü bu noktada bir kez daha not etmemizde yarar var. Son yıllarda kazanılan HAREKET ETME VE KARAR VERMEDEKİ BAĞIMSIZLIK yerli üretim ile daha sağlam hale geliyor !
Çıkarım 4: TSK, 1876’dan yani Osmanlı’nın “finansal olarak Anglo-Sakson boyunduruğuna” sokulduğu günden bugüne “neye alet olduğunu”, kendi insanıyla “neden ve nasıl karşı karşıya getirildiğini-GETİRİLDİĞİNİ” doğru analiz edebilirse, bundan sonrası için özellikle bölgemizdeki terzinin “saldırısına karşı” oluşturacağı STRATEJİ BELGESİNİ doğru yazabilir ve doğru adımları atmakta gecikmez...
Son söz: TSK, bu ülkenin en önemli kurumlarından biridir ve bu ülke, KÜRESEL TERZİLER VE İÇERİDEKİ TAŞERONLARININ TSK’ya yönelik her türlü saldırısını karşılayıp, tepeleyecek güçtedir...