Sevgili dostlar, 2006 yılından beri “TSK’ya kimler, neden saldırıyor” başlığı altında TSK’nın nasıl yıpratıldığını analiz ediyor ve sizlerle paylaşıyorum... Yaklaşık 1 yıldır da elde ettiği bilgiler doğrultusunda aşağıdaki cümleyi de bu analize ekliyorum; “Bir Genelkurmay Başkanı terör örgütü lideri olarak yargılanırsa hepimizin vicdanı bundan yara alır, bu hepimizin zekasına da hakaret olur”...
Sevgili dostlar, kamuoyunun “bu soruyu” sormaya başladığı şu günlerde 2006 yılından bugüne ısrarla paylaştığım yazıyı yeniden bazı bölümleri ile ele almak ve bazı noktaların altını inatla yeniden çizmek istiyorum... Başlamadan çok önemli bir detayı belirtmekte büyük yarar var; Clinton döneminden itibaren ortaya çıkmaya başlayan ve 2001 krizi ile “yönetimi ele alan DERİN AMERİKA”, bugün Başkan Obama’nın da çok ciddi mücadele verdiği bir yapı. Aşağıdaki yazıda ABD diye gördüğünüz vurgular “Amerika’yı değil DERİN YAPILARI” işaret ediyor...
Bakalım 2006’dan bugüne neyin altını çizmişiz, ne demişiz, bazı bölümleri aynen paylaşıyorum. Bunları paylaşmamın amacı TSK’yı kurumsal olarak elimden geldiğince bu sorgulamaya davet etmek...
Bakalım neler yazmışız;
“...TSK’ya kimler, neden saldırıyor ve ‘yıpratma kampanyası’ yürütüyor?
Adım adım gidelim... 1- Bill Clinton Mayıs 1997’de ‘Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi’ adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü ‘kendi çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin’, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar aldı; ‘...iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, yaşamsal çıkarlarımızdan biridir’... 2- Bölgedeki dinamiklerin değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de ‘Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK) değiştirdi ve ‘aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi’ gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında ‘Ortadoğu’da yerleşme’ derdini yavaş ortaya dökenlerin, ne yapmak istediğini ‘ilk algılayan yapı’ olma özelliğinden kaynaklanıyordu... 3- MASK’ın değişmesi bazı çevreleri rahatsız etti... Bu yapılar, TSK’nın ‘bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Ankara’dan alınmasından’ ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK’ın değiştirilmesi ‘eleştiriliyor’ ve şu ifade kullanılıyordu; ‘...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır’... 4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik özellikle DERİN KÜRESEL YAPILARIN raporlarında; ‘Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin’ küresel yapıların ana çıkarlarının’ bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu... 5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük ‘finansal manipülasyonu’ ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet FİNANSAL-ENTELLEKTÜEL KAPASİTESİ yeterli olmadığı ve gerekli siyasi istikrarı gösteremediği için içeriden-dışarıdan atılan adımlar ile ‘pasifize’ edilip, ülke Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde attıkları adımlar ile eridiler. Ve en önemlisi GÜÇLÜ BİR SİYASİ DURUŞ olmadığı için Türkiye’nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci başlatılmak istendi... 6- Türkiye’de rejimle ‘düellosu’ olanlar ve Devlet düşmanı eski ‘bazı fraksiyon mensupları’, yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya saldırı da pozisyon alarak, DERİN PLAN içinde olmak üzere harekete geçtiler...”
Sevgili dostlar, SALDIRI artık sadece Hükümet, TSK veya başka kurumlara değil ! Saldırının şiddeti Türkiye adına çok ciddi bir noktaya geldi ve bence en önemlisi konu artık SİYASİ değil ! Saldırı ekonomiden-siyasete her alanda DEVLET’i tehdit eden bir şekil aldı ve her geçen gün yeni bir “kol açarak” ilerlemeye çalışıyor...
Çıkarım 1: Sorun “Hükümeti, TSK’yı ve/veya bazı kurumları” aşarak Türk DEVLETİ’nin varlığına yönelik bir durum haline geldi ve her Türk vatandaşı olanları ve Türkiye’ye yönelik BÜYÜK KALKIŞMA’yı net olarak idrak etmeli ve gereğini yapmalı...
Çıkarım 2: Ben sadece 2008’den bugüne savunduğum ana tezden küçük detayları hatırlattım... Konuyu derin sorgulayanlar başladığımız noktadan yola çıkarak çok ama çok önemli çıkarımlar yapacaklardır...
Çıkarım 3: Başbuğ’un tahliyesi sevindirici ama yeterli değil...Bu saldırı halen görev yapanlara ve emekli olduklarında birçok subaya yönelik olarak devam edecektir... Tedbir alınmalı ve DERİN SORGULAMA düşman belirleyerek mutlaka devam etmeli...
Son söz: TSK, 1876’dan bugüne “neye alet olduğunu” kendi insanıyla “neden ve nasıl karşı karşıya getirildiğini-GETİRLDİĞİNİ” doğru analiz edebilirse, STRATEJİ BELGESİNİ doğru yazabilir ve doğru adımları atmakta gecikmez...