Amerikan halkı sürpriz yaptı, kamuoyu araştırma şirketlerini ters köşeye yatırdı.Trump, üstelik açık farkla, dünyanın bir numaralı süper gücüne başkan seçildi.
En büyük ekonomiyi, en büyük askeri gücü şimdi Trump yönetecek.
Adaylığını açıkladığından beri çizdiği profil çok tartışıldı. “Dengesi” üzerine çok şey söylendi. “Herhalde olmaz” gibi bakıldı. Amerika, büyük gücü, böyle birisine emanet etmez gibi düşünüldü. Acaba mı denildi.
Nasılsanız öyle yönetilirsiniz. Demokrasi bu. Artısı eksisiyle.
Amerikan halkının büyük çoğunluğu temsil yetkisini Trump’a vermekte tereddüt etmedi.
Dünya, Amerika, Rusya gibi büyük devletlerin duruşlarının sadece kendilerini etkilemediğini, orada yaşanan hapşırmanın bütün dünyada nezleye yol açabileceğini bildiği için, bu ülkelerde yaşanan lider değişimleri herkesi ilgilendiriyor. Trump da kaçınılmaz olarak bir küresel fenomene dönüşebiliyor.
Obama seçildiğinde de dünya fenomeni oldu, daha önce Bush’lar seçildiğinde de...
Amerika’daki seçim, Türkiye’de de pek çok bakımdan ana gündem haline geliyor.
Hatırlıyorum, Bill Clinton Türkiye’ye geldiğinde, TBMM’de, “Dünyada sorunlu 13 alan var ki oralardaki sorunlar Türkiye’nin katkısı olmadan çözülmez” demişti. Obama’nın geldiği günlerde heyecan oluşmuştu, iktidarının son dönemlerinde ise yoğun serzenişlerimizin muhatabı haline geldi.
Son zamanlarda yaşadığımız birçok olayda, Amerika ile tokuşma veya dirsek teması halindeyiz.
Bir kaç gün önce, Hürriyet Gazetesinden Cansu Çamlıbel’e konuşan Putin’in en yakın danışmanlarından Leonid Reşetnikov da “Türkiye ile işbirliği yapmadan Ortadoğu’daki, İran Körfezi’ndeki, Kuzey Afrika’daki sorunları çözmek zordur. Buraya Kafkasya ve Karadeniz’deki sorunları da dahil etmek gerekiyor” dedi.
Son zamanlarda ünlü Rus stratej Aleksandr Dugin de, ABD ile yaşadığımız sorunların aralığından Türkiye’yi “Avrasya bloku”na çekmeye çalışıyor.
Türkiye, Amerika için de önemli ülke, Rusya için de, hatta tüm dünya için de...
Trump’ın yöneteceği Amerika ile ilişkilerimiz nasıl olacak?
Belli ki Trump tarzı siyasetten Amerika’da da kuşkular var, dünyada da...
Ama herkes değerlendirmeye “Taç başı akıllandırır” özdeyişi ile başlamayı tercih ediyor.
Birileri Başkanı eğitir, olabilecekleri, olmazları, riskleri anlatır. Ne kadar güçlü olursa olsun, ayağın yere basması gereken bir nokta vardır, bunlar konur Başkan’ın önüne.
Belli ki Trump da, dünyayı, Türkiye’yi, Ortadoğu’yu okuyacak.
Çok sıcak gündemlerden birisi FG’nin iadesi, ki Başbakan Yıldırım’ın ilk talebi bu oldu. FETÖ ile mücadelenin Amerika ayağının bütün boyutları ile masaya konulacağı belli. Hillary Clinton’a yönelik FETÖ desteği, Trump’ın yaklaşımını Türkiye lehine etkiler mi, büyük ihtimal. Ama FETÖ konusunun da geniş Türkiye politikası içinde konumlanacağı muhakkak.
Trump’ın Suriye ve Irak gibi çok sıcak alanlardaki politikasını da, genel Ortadoğu ve Türkiye değerlendirmesinin belirleyeceği tahmin edilebilir. Bu çerçeveye de birçok başlık girecek:
Obama’nın geldiği günlerdeki yaklaşımı ile giderkenki yaklaşımı bambaşka oldu.
Türkiye hep, Amerika’nın Ortadoğu’yu ve bu coğrafyada Türkiye’nin rolünü doğru okumadığını düşündü. Son noktada Türkiye, adeta Türkiye’yi vuran örgütlere kol kanat gerdiği kanaatiyle, ABD’nin müttefikliğini de, stratejik ortaklığını da sorgulama durumuna geldi.
Ortadoğu hala ameliyat masasında.
Belki en doğru tavır, Trump yönetiminin darbe gibi çetin engelleri aşarak Türkiye’yi yönetmeye devam eden Erdoğan ve Türkiye hükümetiyle, masaya oturup, ittifakın, stratejik ortaklığın anlamlı hale gelmesi iradesiyle her şeyi enine boyuna görüşmesidir.
Trump’ın bir “İslamofobi şampiyonu” olarak yola devam etmesi mümkün değildir.
Bu ne Amerika’da yürür ne dünyada. O söylemi yutacak Trump.
Farklı toplumsal kamplara yönelik agresif profili de değiştirecek.
Değilse...
Dünyanın da işi zor, Amerika’nın da...
Ama şimdilik yapılacak olan, Sayın Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi “tercihi hayra yormak...”