Özellikle savaş meselesine yaklaşımı her ne kadar "çözüm" merkezli gözükse de, tüm bölgeleri kapsamadığını tahmin etmek zor değil.
Ukrayna-Rusya savaşında "Ben olsaydım, savaş çıkmazdı" sözleri ile kendisini bağlaması, bu sorunun çözümünde aktif olacağını sağlayacağı açıktır.
Ama tabii Amerikan "derin devleti" ve elbette "silah tüccarları mafyası"na karşı koyabilecek mi? Zor bir süreç kapıda, diyebiliriz...
Ama aynı durumu İsrail barbarlığı üzerine düşüneceğine pek umudum yok. Kabinesi ile bize "Siyonist hükümet" mesajını veriyor. Ayrıca hiç çekinmeden İsrail'in vahşiliğine kapının kapanmayacağı sinyali ürkütücü. Orta Doğu üzerine nasıl bir planlama var sorusuna bu nedenle net cevap veremiyoruz. Çünkü Trump her ne kadar "tüccar kafa" ile olaylara bakıyor gözükse de Amerikan devleti çıkarlarının başkanlara göre dizayn edilmediğini biliyoruz.
Trump yeniden "Güçlü Amerika" diyor. Bu bir taraftan itiraf, diğer taraftan ise "barış" diyen bir başkan için çelişki.
Yeniden "Güçlü Amerika" demek savaşmak ve kazanmak anlamı taşıyor.
Oysa Trump, "savaş" karşıtı söylemler ile seçim sürecini süsledi. İsrail ve Orta Doğu konusunda tam tersi, "savaş" içerikli kışkırtma yolunda. Ocak ayından itibaren kısmen anlayacağız.
Bu arada giderayak Biden ve hükümeti, Ukrayna'ya Rusya içine kadar uzun menzilli füzelerin kullanımına izin verdi. "Topal ördek gücü" etkili olur mu? Bu, Trump'ın başlarken söylediklerinin esiri olmasın diye "derin Amerika" operasyonu mu, yoksa danışıklı dövüş mü? Göreceğiz...
Tabii yeni süreç, yeni masa kurgusuna götürüyor. Bu durumda herkes elindeki kozları artırıyor.
Rusya ise Odessa'yı hedeflemiş gözüküyor. Tıpkı Ukrayna'ya tanınan "uzun menzilli füze" gibi.
Ve bizim bölge...
Türkiye bu süreci acele etmeden ama iç cepheyi pekiştirerek dizayn peşinde. Çünkü dışarıyı hallederken içeriden operasyon yememesi hayatidir.
Başkan Erdoğan'ın iç cephe uyarısı ile Bahçeli'nin tüm beyanları bize aslında bu konuda çok ipucu veriyor.
İdrak etmek şart...