Türkiye 2015’te Suriye’de ne vaziyetteydi, bugün ise ne durumda? Tabiri caizse burnumuzu sınırın öte tarafına uzatamaz haldeydik. PKK-YPG ve DEAŞ ise mütemadiyen hem sınırımızı taciz ediyor hem de Suriye’den Türkiye’ye terör ihraç ediyorlardı. Askerimiz zannedip sınır güvenliğimizi emanet ettiklerimizin FETÖ’cü çıktığını bilmem hatırlatmaya gerek var mı? FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirmek için PKK ve DEAŞ’ın ellerini ovuşturarak beklediğini de tabii ki.
Yani her şey çok farklı olabilirdi. 2013’te açık ve güçlü bir şekilde Türkiye’yi bölgesinde oyuncu olmaktan çıkartmak için başlayan saldırılar dizisi başarılı olsaydı bugün ne Fırat Kalkanı, ne Zeytin Dalı Harekatını yapabilmiş olacaktık, ne de er geç olacak dediğimiz Barış Pınarı operasyonundan bahsedebiliyor olacaktık.
***
Pazartesi sabahı Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sırbistan ziyareti öncesi basına açıklama yaparken, uçaktaki herkes Barış Pınarı Harekatını konuşuyordu. ABD Başkanı Trump’la akşam yapılan telefon görüşmesinde Trump çekilme ve operasyon konusunda askerlerle son bir görüşme yapacağını ve Türkiye’yi yeniden arayacağını söylemişti. Ama kimse daha üç saat geçmeden Trump’tan “Türkiye Suriye’nin kuzeyine operasyon yapacak” açıklamasını beklemiyordu. Anlayacağınız pazarı pazartesiye bağlayan gece, operasyon diplomasisiyle geçmişti.
***
Her ne kadar aynı gün Pentagon, hava sahasını kapattık dese de Hillary Clinton, operasyonun PKK-PYD’li müttefiklerini satmak olacağını söylese de önemli olan Türkiye için kararlılığından taviz vermeyeceğini kesin dille ifade etmiş olması. Çünkü “Bir gece ansızın gelebiliriz” hiçbir zaman laf olsun diye söylenmedi, bunu çok iyi biliyorlar. Cumhurbaşkanı bunu her söylediğinde, kendi içinde bir vadesi olmakla birlikte, mutlaka arkasından bir operasyon geldi. Önce Fırat Kalkanı ile DEAŞ, Azez-Cerablus hattından temizlendi. 300 bine yakın kişinin buralara dönmesi sağlandı. Türkiye bu bölgenin kalkınması için hali hazırda her türlü imkanı da seferber etmektedir. Açılan yüksek okulların yanında en son iki de fakülte açtık.
Afrin’e gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekatı, Fırat Kalkanı’ndan farklı olarak ana muhalefet partisi CHP’nin muhalefetine rağmen yapıldı. Kılıçdaroğlu’na kalsa Suriye’de Türkiye sadece DEAŞ’ı hedef almalıydı. “YPG bizi vurmaz ki”, diyen Kılıçdaroğlu’na göre onlar topraklarını savunan özgürlük savaşçılarıydı.
***
Nitekim şimdi de CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Türkiye’ye karşı 2013’te başlatılan yıpratma kampanyasının en bilindik iftirası olan ‘Türkiye DEAŞ’a yardım ediyor’un bir devamı olarak “Operasyonun tek sebebi, İdlib’deki cihatçıları ve Türkiye’de bulunan bir takım cihatçı artıklarını oraya taşıyıp yeni bir alan yaratmaktır” dedi. Malum “cihatçı” tabirini CHP teröristle eş anlamlı olarak kullanıyor. Esed ve PKK-YPG taraftarı olanlar dışında, Suriye halkından elinde silah olan kim varsa CHP zihniyetine göre ‘cihatçıdır’, yani DEAŞ’lıdır. CHP de tıpkı HDP gibi bu argümana sıkı sıkıya sarıldı çünkü ABD tarafından silahla donatılmalarını DEAŞ’la mücadele yalanına borçluydular.
Şimdi de benzer adreslerden Fırat’ın doğusuna yapılacak bir operasyonun DEAŞ’ı yeniden başımıza bela edeceği şeklinde laflar duyuyoruz. ABD’nin çekiliyoruz ve artık DEAŞ’tan sorumlu değiliz açıklamasını da yanlarına alıyorlar. Zira ABD’de Trump karşıtı kim varsa arkalarında hala.
Trump ise YPG’nin denetiminde olan bölgede tutsak DEAŞ’lılar ile ilgileniyor daha çok. DEAŞ’ın kökünü kuruttum diyebilmek ona yetecek.
Halihazırda DEAŞ'lıların yakını 60 bin civarında kadın ve çocuk var kamplarda tutulan. 7-8 bin kadar Suriyeli ve Iraklı, 2 bin de Avrupa pasaportunu taşıyan DEAŞ üyesi var YPG’nin denetimindeki hapishanelerde. Bunların yargılaması nerede ve nasıl olacak? Avrupa bunları almak istemiyor. Oysa olması gereken, kaynak ülkelere geri dönmeleri. Bu konu, YPG'nin tutsak DEAŞ'lıları Türkiye'den intikam almak için salıvermeleri dışında Türkiye'yi çok ilgilendirmiyor. YPG'nin böyle bir şeye cesaret etmesi de zor zira ABD ve Avrupa nezdinde kendine yapılan yatırımın hilâfında davranmış olur.
Türkiye için en büyük zorluk karşısında iradesi bloke edilen ve azil süreciyle tehdit edilen bir ABD başkanı var. Bu Türkiye'yi kararından döndürmeyecek. An itibariyle askeri hazırlıklar bitmiş durumda. Bakalım şartlar tam anlamıyla ne zaman olgunlaşacak, eli kulağında beklediğimiz Barış Pınarı ne zaman akmaya başlayacak.