Amerikan Başkanı D. Trump’ın, giderayak bir durumda olmadığını göstermek ve belki de bu yolla, seçimler hakkında karar verecek olan yargı kurumlarını da etkilemek için, dün, etrafındaki askerî yetkililerle, ‘İran’a yapılacak muhtemel bir askerî müdahale’yi görüştüğü açıklandı.
***Trump, iktidara geldiği günden beri İran’a karşı her türlü diplomatik, ticarî ve askerî baskıyı denemişti, direkt askerî müdahale dışında.. İran, elbette büyük sıkıntılar çekmesine rağmen, sonuna kadar direndi, direniyor.
Trump’ın seçimleri kazanamadığının genel olarak kabul edildiği bir sırada, şimdi, bir askerî müdahaleyi düşünmesi son derece dikkat çekici bir gelişme..
-Ömrü boyunca hiç devlet yönetiminde bulunmamışken- Başkanlığına geldiği Amerika B. Devletleri’nin yönetim mekanizmasında alışılmamış uygulamalarla, -ömrü boyunca kaybetmemeye alışmış ‘tüccar mantığı’nı- hayata hâkim kılmak yönünde hareket etmekte ısrar eden Trump’ın, başkanlığı terketmemek için, kafasında ne çılgın projeler düşündüğü anlaşılıyor.
Ama, Amerika’daki sistem, Başkan’a, -elbette bir takım güçlü kontrol mekanizmaları olsa bile- o mekanizmalar harekete geçirilinceye kadar, tam bir kral gibi davranmak imkânını da veriyor.
Bu cümleden olmak üzere, Amerikan Kongresi’nin görüşünü almadan bir savaşı da başlatabilir.
***Trump, 4 yıl boyunca, hep, savaştan kaçınmaya özen gösteriyormuş gibi bir profil göstermeye çalışmış ve hattâ, BM’de yıllarca Amerikan Baştemsilcisi olan John Bolton’ı Ulusal Güvenlik Başdanışmanı olarak yanına almışken; geçen sene onu azledivermiş ve kovma sebebini açıklarken de ‘Onun sözlerine itibar etseydim, şimdi 5’inci Dünya Savaşı’nda olurduk..’ diyecek kadar, onun savaşçı, militarist; kendisinin ise ‘savaş karşıtı’ olduğunu hissettirmeye çalışmıştı.
Trump’ın Bolton hakkında söyledikleri yabana atılacak cinsten değildi.
Ama, Bolton’ın da uzun zaman birlikte çalışmışlıklarına dayanarak Trump hakkında söyledikleri ve hele, ‘Onun Başkanlığı problemsiz olarak terk edeceğine ihtimal vermiyorum’ demesi de aynı şekilde, yabana atılamayacak önemde olsa gerek...
***Amerikan kamuoyunda artık, Trump’ın bir savaş başlatıp, sonra da Başkanlık dönemini istisnaî bir şekilde uzatmak gibi, teamül dışı çılgın planlar uygulayabileceği kanaati de dile getiriliyor.
Savaş durumu için istisnaî uygulama örneği de var Amerikan tarihinde..
Çocuk felci geçirdiği için hayatını tekerlekli sandalyede geçirmesiyle meşhur
Franklin Delano Roosevelt, 1932’de (aşağı yukarı Almanya’da iktidara gelen Adolf Hitler’le aynı dönemde) Başkan seçilmiş, iki dönem şartı 1940’da bittiğinde, Amerikan Kongresi, Roosevelt için bir istisnaî uygulama getirmiş 3 ve 4. Dönem için de başkanlık seçimine girmesine izin verilmiş ve savaş bitmeden, Nisan-45’de Roosevelt ölünce de, yerine Başkan Yardımcısı Truman geçmiş ve o da, ilk Atom Bombası’nı kullanma kararını vermişti.
***Şimdi.. Başkanlığı kuzu kuzu terketmiyeceğinin işaretlerini vermeye çalışan Trump’ın bu hedefi için, bir savaş çıkarmak istemesi de, zor ve imkânsız değildir.
Üstelik de, o, bu zamana kadar hiçbir Başkanın almadığı şekilde, son seçimde 70 milyonun üstünde oy aldığını ve seçim yolsuzlukları ve dolandırıcılıklarıyla iktidardan uzaklaştırılmak istendiğini iddia etmekte.. Ama, elbette sadece Biden’ın kazandığı açıklanan eyaletlerde..
Hatırlayalım ki, son günlerde Trump’ın onbinlerce tarafdarı, kendilerini ‘sessiz büyük çoğunluk’ diye niteleyerek Trump’a desteklerini sergilemeye ve gerektiğinde Amerikan şehirlerinde ‘sokak savaşları’nı göze alabileceklerini hissettirmeye başlamışlardır.
***Bu cümleden olmak üzere, Trump’dan önceki Başkan olan Obama’nın geçen hafta Atlantic dergisine verdiği röportajda söyledikleri de ilginçtir. Ki, Obama döneminde, onun Başkan Yardımcısı olan Biden’ın seçildiği resmen kesinleşirse, gerçekte yeni dönemin-, 3. Obama Dönemi olarak isimlendirildiğini de göz önünde bulundurulmalı..
Barack Obama, Donald Trump'ın Amerikan siyasetinde ‘ilgi görmesi’ne şaşırmadığını; ama, aynı zamanda, ‘sağcı popülizmin sembolü haline geldiği için şoke olduğu’nu söylüyor.
Obama, Trump'ı 1950'lerin çizgi roman serisindeki karakter olan Richie Rich ile ve daha sonra 1980'lerin Cumartesi Sabahı çizgi filmiyle karşılaştırıyor ve "Muhafazakârlar için modelin Richie Rich olmayacağını düşünmüştüm. Çünkü, ‘Şikayet eden, yalan söyleyen, hiçbir şey için sorumluluk almayan türden bir figür. (…) Bir emlâk milyarderi olan Trump, 2016'da basit popülizm dalgasını Beyaz Saray'a taşıdı.’ diyor özetle..
***Evet, böyle bir Trump’tan şimdi de en sıra dışı, çılgın hamleler de gelebilir.
***Ama, bu noktada bizi daha yakından ilgilendiren konu, Amerikan Dışbakanı Mike Pompeo’nun dün İstanbul’a gelip başta Ortodoks Patriği Bartholomeo olmak üzere bazı Hristiyan liderlerle görüşmesi ve bu arada İstanbul’un, en güzel çinîlerle müzeyyen olan Rüstem Paşa Camii’ni de ziyaret etmesi ve Türkiye’den mevkidaşı olan Çavuşoğlu’yla görüşmek istemesine ise, cevabın, ‘Ankara’dan gelemiyeceği’ şeklinde olması..
Pompeo’nun Ortadoğu’daki son gezileri, ‘inanç hürriyeti üzerindeki baskıları gidermek’ niyetliymiş, kendi beyanına göre.. Yani, hiç de vazifesini devretmeye hazırlanan bir USA Dışişleri Bakanı’nın vedâ ziyaretleri değil; uzun vâdeli projelere odaklı gibi..
Trump ve Pompeo, ‘tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş’..
Onların ‘din hürriyeti’ deyince her şeyi nasıl da, sadece kendileri lehine olacak şekilde yorumladıklarını bilmiyor değiliz; en başta ‘Islamofobia’ konusu olmak üzere..
***Esasen, Pompeo’nun geçen hafta, ‘Türkiye'deki dinî özgürlükler üzerinde yoğunlaşılacağı’na dair sözleri, Türkiye’den, ‘Washington'un aynaya bakması ve ırkçılık, İslamofobi ve nefret suçları gibi konuları ele alması’ şeklinde bir karşılık bulmuştu.
***Ve bir ‘zamâne firavunu’nun, ‘diplomatik izahçı’sının ardından..
Suriye rejiminin son 14-15 senelik Dışbakanı Velid el-Muallim evvelki gün 79 yaşında öldü.
‘Muallim’, Suriye’de, yüzbinlerce sivil insan Esed liderliğindeki Baas diktatörlüğü tarafından öldürülürken, direnmeye çalışan Müslüman halkı, diplomatik mahfillerde ‘cihadçı terörist’ olarak niteleyen ‘zâlim goygoycusu’ idi.
Muallim’in ölümü için, İranlı ve Rus yetkililerle Lübnan Cumhurbaşkanı üzüntülerini bildirdiler.
Son yıllarda binlerce üyesini Esed güçlerinin yanında ve zulme direnmeye çalışan Müslüman halka karşı savaşmaya gönderen Lübnan Hizbullah Hareketi ise, Muallim'i, ‘Suriye'nin birlik ve istikrarını savunan büyük bir adam’ olarak öven bir açıklama yaptı.
1941'de Şam’da, Sünnî bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Muallim, ömrünü Baas Partisi ideolojisi ve Esed Hanedanının Nusayrî diktatörlüğüne hizmete adamış ve Hizbullah Lideri için de, ‘Hasan Nasrallah'ın askerlerinden biri olmaya hazırım’ demişti.
***